enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp

Kastamonu Taşköprü Kendir’inin Hikayesi( Kendir Nasıl Ekilir Nasıl Sökülür?)

Taşköprülü hemşehrimiz Orman Endüstri Mühendisi Adem Genç’in, Taşköprü’ nün kültürel değerlerini anlatan “Kendir’in hikayesi” yazısını önemine binaen sizlerle paylaşmak istedik.

Kastamonu Taşköprü Kendir’inin  Hikayesi( Kendir Nasıl Ekilir Nasıl Sökülür?)
19 Nisan 2022 11:30 | Son Güncellenme: 19 Nisan 2022 11:36
A+
A-

Taşköprü’den bir Kendir geldi, geçti…

Anlatacağım konuları muhtemelen 1980 sonrası doğanlar pek hatırlayamaz. Taşköprü ve köyleri için, çocukluğumuzun, gençliğimizin en önemli gelir kaynağı, ekmeğimiz aşımız her şeyimiz kendirdi. Henüz sarımsak meşhur olmamıştı. Sarımsak bir sene para etse iki sene etmez, dökmeye bile masraf ederdiniz.

Kendir öyle değildi. İlçede 1946 yılında kurulmuş kendir işleyen fabrika vardı. Şimdi Meslek Yüksekokulu olan o zamanki adı Sümerbank iplik fabrikası, kendirden ip çeşitleri bükerdi. Kendir yılın her günü paraya çevrilebilirdi. Cuma günü pazara bir DEMET kendir getirip satıp pazar masrafını düzebilirdiniz. Kendiri olanın eli harçlıksız kalmazdı.

Kendir işi meşakkatli işti. Ekimi bile sanat ister, herkes kendir ekemezdi. Toprak ne ıslak ne kuru olmalı, tam tavında olmalıydı. Tohumun aynı yere atılmaması veya ekilmemiş yer kalmaması için önce dörder metre ara ile EVLEK çekilirdi. Tohum oğnüğünde (önlük) kendir tohumuna yarı yarıya toprak karıştırılırdı. Yoksa tohum sık düşer ve kendir ince olurdu. Ayrıca sol el oğnüğün ucunu tutup sağ el ile tohum saçarken sağ eliniz adımlarınızla uyumlu olmalı yani her sağ adımda sağ eliniz de yarım avuç tohumu saçılırdı. Aksi halde tohumlar toprağa dengeli yani yeni tabirle homojen düşmezdi. Böyle olunca tarla alacalı beleceli yani bir taraf sık bir taraf seyrek olurdu ki bu acemi işi idi.

Üzerine gübre ekilirdi. Gübre ekmezsen kendir zayıf olurdu. Tarlaya düz olması için TABAN çekilirdi. Taban çapı 20 cm çapında tomruğun alt ve üstünden bir iki santim yontulmuş bir nevi merdane idi. Hem ufak tefek tezekler ezilir hem de tohumun üzerine toprak serilmesi sağlanmış olurdu.

                                   “Taşköprü’de Kendirin Hikayesi Yeniden Başlıyor”

Topraktan iki kulak halinde kendirler çimlenmeye/çıkmaya başlayıp 5-6 cm olunca ot alma çapa işlerine başlanırdı. Çapa işine KAZMA KAZMA denirdi. Kendiri olmayan veya az olanlar veya kasabalılardan geliri düşük olanlar kazma kazmaya GUNNÜĞE (günlük) yevmiyeye giderdi. Çoğu zamanda şimdiki tabirle imeceye o zamanın tabiriyle ödüce gidilirdi ki, komşu da karşılığı kadar size ödüce gelirdi. Kazma kazma sırasında kadınların karşılıklı mani söylemeleri meşhurdu. Buna mani atma denirdi.

Kendir’in Hikayesi

Kendir’in Hikayesi

Kendir büyürken en korktuğumuz şey özellikle de gündönümünde veya çark dönümünde dolu yağmasıydı. Biz doluya sepken derdik. Sepken yağarsa henüz büyümeye başlamış kendirleri kırar ve kendirler baston şeklinde büyümeye devam eder ama kendir kendire benzemezdi. Verim düşer, işçilik zorlaşır, kendir çekmesinden zevk alınmaz, DOLAŞIK çok olurdu. Kendirin soyulamayacak kadar ince, karışık, paraya çevrilmesi zor olan, düzensiz haline dolaşık denirdi.

Kendir büyüme döneminde bol bol su ister. SU SULAMAK değimi tarlaya su vermek anlamındadır. Yeteri suyu bulamazsa ince kalır, uzamazdı. Bizim köy Tavukçuoğlu, o zamanlarda Abdalhasan köyü, Asar göleti henüz yapılmadığı için yarı kurak bir köydü. Yukarı Tepedelik köyü tüm tarlalarını sulamadan suyu aşağıdaki köylere bırakmazdı. Henüz 12 yaşındayken beyaz atımıza binip, değirmenin başından gizli gizli suyu bizim köye çevirdiğim günleri hatırlıyorum.

KENDİR ÇEKME mevsimi Temmuz-Ağustos ayı en meşakkatli mevsim olurdu. Kendir çekmesi çok ama çok zor işti. Kendirin son zamanlarına kadar kendir traktörle biçilmezdi. Elle bel ve bacak gücüyle kökünden çıkarılırdı. Bu işleme kendir çekme denirdi.

Kendir çeken kişi beline, bacaklarını örtecek şekilde en kalın kendir çuvalından önlük bağlardı. Çünkü o zor işçilik bacaklara zarar vermemeliydi. Kendir çekmenin özel bir düzeni vardı. En güçlü tecrübeli kademli kişi tarlanın en sol başına, çıkımın başına geçerdi. Çünkü en hızlı ve önde o gitmeliydi. Sonra yine güç ve tecrübe sırası ile arka arkaya dizilirdik. Herkes çektiği kendirin boyu kadar genişlikte bir alanı çekerdi. Yani herkes 3 metre civarı bir ÇIKIM’dan sorumlu olurdu. Bu herkesin sorumlu olduğu alanına BOYUNDURUK da denirdi. Herkes kendi çektiği kendiri arkasına çok kalın olmayan bir şekilde sere sere çekmeye devam ederdi.

Kendiri çekmek demek kökünden sökmek demekti. Sağ elini kendire doğru uzatıp bir kucak ve toparlayınca bir avuç olan kendiri sol el ile biraz daha uca yakın yerden dengeyi sağlarken, sağ elin gücü, sağ diz ve belin kaldıraç desteğiyle ve vücudun sola ani manevrasıyla kökünden çıkarmak gerekirdi.

O kadar zor bir işti ki, sabah uyandığımda parmaklarım hareket etmezdi. Avuç ile alınıp el, bel ve bacak işbirliği içinde çekildiğinden gece boyu parmaklar işleyemez hale gelirdi. Parmakların kımıldaması ve yumuşaması için epeyi egzersiz gerekirdi. Sabah uyandığımda parmaklarımın sızısını hala unutamıyorum.

Kendir çekmesi festival havasında olurdu. Genel olarak zor iş olduğundan erkek işi sayılırdı. Yevmiyeler, imeceler, ödünçler önemliydi. Kendir çekenler kendir çiçeğinin içerdiği uyuşturucu içerikli tozun ve ağır işçilik olduğundan, kullanımı gelenekleşen optalidon türü hapların etkisi ile hafif meşrep, eğlenceli, iddialı ve rekabetçi olur, nara atar, türkü söyler özetle çakırkeyf olurlardı.

Kendir çekiminde ben kendimce yavaş yavaş çekerim diyemezdiniz. Arkanızdan gelenin hızından daha hızlı çekmeliydiniz. Kendir çekiminde zayıf ve güçsüz olanlar çok sıkıştırılır, bundan keyif alınırdı. Dikkatli olmazsanız size kendirin tuğ denen yapraklı bölümü çarptırılmaya ve sizi zorlayarak dalga geçmeye çalışılırdı. Bu işi yapmak bir erkeklik gösterisiydi vesselam.

Zor iş olduğu için kendir çekenlerin yemeği mümkün olduğunca en üst düzey olurdu. Karpuz, kavun, ayran, soğuk su gibi ara ikramlar eksik edilmezdi. Rahmetli babam bizi uyandırmadan güneş doğmadan tarlaya gider çıkımları açardı. Biz sabah çorbası ve çayı elimize alarak saat sekiz civarı anca tarlada olabilirdik.

Çekilen ve serilen yeşil kendirler bir hafta içinde kurur ve kahverengi hale gelirdi. Verim iyi olup da kalın serilmiş ise altı yeşil kaldığı için bir kaç gün sonra altı üste gelecek şekilde ters çevrilirdi. İyice kuruyunca sırada KENDİR ÇIRPMA işi vardı. Kendir çırpma kendirin ucundaki yaprakların yere düşmesi için bir kucak kendirin ucunun yere vura vura düşürülmesi işi idi. Genel olarak yaprakların kolay dökülmesi için havanın en sıcak saatleri tercih edilirdi. Sabah etken çiğ olduğu için kendir çırpılmazdı. Çok ağır bir iş olmadığı için mümkün olduğunca kadınların işiydi. Tabi ki işi olmadığı zamanlarda erkekler de yapardı.

Her iki tarafı iyice kuruyan ve yapraklarından arındırılan kendirin artık EL BAĞI yapma zamanı gelmiş olurdu. El bağı demek yaklaşık yarım kucak veya iki avucumuz ile zor tutabileceğimiz kadar kendiri bir araya getirip ortasından çok ince kendirler ile bir araya getirilip bağlanması idi. Bu el bağlarına DESTE de denirdi. Ucu da dağılmasın diye içinden bir kaç kendirle bir araya getirilerek bağlanırdı. Elbağı yapmaya sabah beş civarında erkenden, çiğ zamanı gidilirdi.
Sonra bu el bağları EVİR yapılırdı. Evir demek el bağlarından çadır yapmak diye tabir edilebilir. Kendirin iyice kuruması, yağmurdan az etkilenip kararmaması için 100 civarı el bağı çadır benzeri ayağa dikilir, çadır haline getirilirdi. Çocukken güneşten korunmak için bu evirin içine girer dinlenirdik.

Kendir’in Hikayesi

Kendir’in Hikayesi

Evirlerde iyice kuruyan kendirlerin artık BAĞ yapma zamanı gelmiş olurdu. 40 civarı el bağı bir araya getirilip bir bağ yapılırdı. Bir bağ tahmini 80 ila 100 kilo arasında olurdu.
Bağ yapmanın özel bir tekniği vardı. Yere ikişer metre aralıkla sıkıştırma için kullanılacak olan urganlar serilir ve el bağları bu urganlar üzerine istiflenirdi. Urganlarda sıkıştırmayı kolaylaştıran halka olurdu. İki kişi karşılıklı olarak urganları beline dolayıp çekerek iyice sıkıştırırdı. Sonra özel bükülmüş bağ ipi veya bağ teli ile bağlanıp urganlar başka bağ yapmak üzere çözülürdü. Artık bağ haline getirilen kendirler satışa veya kışın soymak üzere harmana yığmaya hazırdı.
Eğer bağ halinde satmayacaksanız harmana bağlar dizilerek sonbahardan başlayıp kış boyunca soymaya hazır beklemeye alınmış olurdu. Bazen harmanda yığılan kendirlerde bir şekilde yangın çıkar bütün emekler on dakikada kül oluverirdi, bazen de köylerin tamamen yanmasına da neden olurdu.

Sonbaharın sonuna doğru pancar işi bitince kendirleri soyma zamanı gelirdi. Kendir soymak daha çok avara/boş zaman işiydi. Sarımsak, buğday, arpa, pancar ve bostan bozumuzdan sonra başlar kış boyu devam ederdi. Kendiri kecininden ayırmaya KENDİR SOYMA denirdi. Kendiri yaklaşık 3 metre boyunda ve bir iki santim çapında bir ağaç fidanı gibi düşünürsek içindeki yarı odunsu kısma KECİN, lif şeklindeki kabuğuna da kendir denirdi.

Kendiri soyabilmek için önce gole(göl) ıslamak gerekirdi. Her ailenin en az 5×5 metre ebatlarında 1 metre derinliğinde ve alt tarafında gerektiğinde suyu tahliye etme deliği olan köyün dışında bir yerlerde bir su arkı yakınında bir KENDİR GÖLÜ olurdu. Kendir gölüne dört beş bağ konur, suyun kaldırma kuvveti ile yukarı çıkmaması için kalın sırıklar/direkler ile sabitlenip, su tahliye temeği kapatılır ve arktan göle su verilirdi. Kendir suda üç dört gün kalıp iyice yumuşayınca soyulacak hale gelirdi.

Yumuşamış kendiri gölden çıkarmakta zor işlerdendi. Kendiri çıkarabilmek için baskı direkleri alınır kendir bağı suyun gücü ile biraz suyun yüzüne çıkınca KENDİR KIZAĞI dediğimiz 10-15 cm kütüklerden yapılmış merdivene benzer kızaklar, bağın altına sürülüp bağ kızağa bağlanır, öküz ya da traktörle köye götürülürdü. Özellikle kış aylarında gölün yüzeyi 2-3 cm buz olur, buzlar kırılarak gölden kendir çıkarılırdı. Buzlu sudan kendir çıkarırken parmaklarımın kemiklerine kadar sızladığını hatırlıyorum.

Artık sıra kendiri soymaya gelmişti. Kendir soyma genellikle kadınların işiydi. Kadınlar kendiri oturduğu yerden soyardı. Bir kadın bir günde bir bağ kendiri soyar, erkekler kadınların önüne ıslak bağdan deste taşırdı. Kadınlar kendirin kök kısmını kırıp kendiri kecininden ayırmaya başlardı.

Kecin çok önemliydi. 3 metrelik kendirin kalın olan iki metresi tutuşturucu amaçlı özel olarak biriktirilirdi. Bu kısmına bayrak denirdi. Bir kucak olunca bir araya getirilir ve bağlanıp tutuşturucu olarak kullanılmak üzere bir yere özenle istiflenirdi. İnce olan kısmı değersizdi. Buna kecin denir ve kendir soyan kadınların üşümemesi için devamlı yakılırdı.
Elin taşıyabileceği kadar yani büyükçe bir hapaz soyulmuş kendir yani bir SIYNAK birikince o sıynak sırıklara asılıp kurutulurdu.

Soyulup kurutulan kendirleri artık DEMET yapma zamanı gelmişti. Demet yaparken beyaz olanlar özenle ayırılırdı. Hatta onlar özel sığanıp taranıp beyaz demet yapılarak iplik(ile de denir) ve urgan için satın alanlara satılırdı. Bunlar normal kendirden daha çok para ederdi. Kendirin beyaz olması için gölünün temiz ve iyi olmadı lazımdı.
Kendir demetleri ister her cuma birer ikişer el harçlığı için, ister topluca bir şekilde bir borcu ödemek için satılırdı.

Kendir’in Hikayesi

Kendir’in Hikayesi

Kendiri 1946 yılında Taşköprü’de kurulan Sümerbank kendir fabrikası alırdı. Bu kendirlerden özellikle halı ipliği olmak üzere çeşitli kalınlıklarda ipler yapılırdı. Sonraları dünya çapında halı ipi standardı değiştiği için, kendir yerine Hindistan’dan kendire çok benzeyen jüt getirip işlenmeye başlandı.
Kendiri Cumhuriyet meydanında kendir hanına getirilip fabrikanın eksperine satılırdı. İsterseniz kendir ticareti yapanlara da satabilirdiniz. Hatta bir ara kendir kooperatifi kurulmuştu. İsteyen kooperatife satardı. Ama kooperatif işi iyi yürümedi, kapandı gitti.

Sonraları sanki 1984 yılında SEKA kağıt fabrikası açıldı. Bu fabrika kendiri çoğunlukla bağ olarak alıyor, makinelerde kecin ile kendirini kendi ayırıyordu. Sonra parçalayıp çamaşır suyu ile beyazlattıktan sonra pişirip kağıt hamuru haline getiriyordu. Bu hamur kağıt makinesinde incecik serip suyunu süzülüp presleyerek kurutulunca incecik sigara kağıdı oluyordu. Fakülte stajlarımı ve 100 sayfalık bitirme tezimi bu fabrikada yaptığım için tüm işleyişini öğrenmiştim. Çok çabaya rağmen bu fabrikada işe girememiştim.

Bu iki fabrika Taşköprü’nün ekonomisini ve sosyal hayatını da değiştirdi. Taşköprü’de özellikle 1985-2000 yılları arasında çok zengin bir dönem yaşandı. İnşaat sayısında patlama yaşandı. Yaz gecelerinde ırmak boyunda canlı müzikler olurdu. Önceleri Sümerbank kendir fabrikası misafirhanesi-lokali neredeyse dünya çapında tesisleri ile Taşköprü’ye gelen önemli misafirlerin ağırlandığı yerdi. SEKA açılınca havası biraz söndü. SEKA sonradan yapıldığı için daha modern olmuştu. Sümerbank’ta 250 kişi, SEKA’da 500 kişi çalışırdı. Sonraları Sümerbank kapatıldı, SEKA’da özelleştirildi.
Şimdi Taşköprü’yü, 1985 yılından itibaren tüm belediye başkanlarımızın, milletvekillerimizin festivaller başta olmak üzere birçok tutundurma/markalaştırma çabalarıyla dünya markası haline gelen ve Avrupa Birliği Coğrafi İşaret Belgeli Taşköprü Sarımsağı temsil ediyor. Ve şimdilerde sarımsağı olanın eli harçlıksız kalmıyor…

Adem GENÇ 15.05.2021-Kastamonu

Yorumlar
  1. Osman ÇİFTCİ dedi ki:

    Gayet güzel ve yüzümüzde gülümseme serpilmiş nostalji duygularıyla okuduk, emeğinize sağlık…

    1. 37 Haber dedi ki:

      Bizde sizin gibi kılı kırk yaran ve titiz bir kardeşimizin beğenmesine çok sevindik.