enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp

Kastamonu Göl İlköğretmen Okulu (Bir Öğretmenin Hatıraları 7)

Kastamonu Göl İlköğretmen Okulu (Bir Öğretmenin Hatıraları 7)
10 Şubat 2022 11:56 | Son Güncellenme: 10 Şubat 2022 12:04
A+
A-

KASTAMONU GÖL İLKÖĞRETMEN OKULU

İmtihan( Sınav) Kayıt Durumu: Köy çocuklarının ilkokuldan sonra tek okuma olanakları Öğretmen Okullarıydı. İlçe de ( Kasaba) ev tutmak, yanında insan bırakmak, ihtiyaçlarını karşılamak olanakları yoktu. Bu durumu bizzat yaşamış biriyim. Öğretmen Hüseyin Telli Taşköprü de ev kiraladı ve çocukları Yıldız ve Yusuf’u orta okula kayıt yaptırdı. Bizim böyle bir şansımız yoktu. Yatılı okullar fakir halkın çocuklarının okuma olanağı bulabildikleri yerlerdi. Buda herkes için değildi. Sınavla elenerek alınırdı. Devletin olanakları bu kadardı. Bu olanaklar şimdi hiç yok.

(Kastamonu Göl İlköğretmen Okulu (Bir Öğretmenin Hatıraları 1)

Bir Anı: İlkokulun bitmesine az bir zaman kalmıştı. Öğretmen bizleri Öğretmen okulları sınavına kayıt yaptırmak için İlköğretim Müdürlüğüne kayıt başvuruşu yapıyor. (Babam askerde çok uzun zaman kaldığı için benim gerçek kaydımı öldü diyerek; Nüfus Müdürlüğünde sildiriyor. Yeni doğdu diye başka bir ad altında 3 yaş küçük yazdırıyor. Bu durum olmasaydı sınava rahat girecektim.) Benim yaşımın 11 yaşın altında göründüğünden sınava giremez yanıtını alıyor. Ertesi gün okulda “Sebahattin sen Öğretmen okulu sınavına yaşın durumuna göre bu sene sınava giremiyorsun” demesi ile okul başıma yıkıldı. Çok üzülmüştüm. Okulun en başarılı öğrencisiydim. Arkadaşlarım da üzüldüler. Yusuf Telli Eczacılık fakültesinde görüştüğümüzde beni arkadaşlarına bizim okulun ikinci öğretmeni gibi olan arkadaşımdı diye tanıttı. Tüm hayallerim bir anda yok olmuştu. Yaşamamı sürdürmek için İstanbul’a gidip çalışmaktı. O yaşlarda gurbet kapılarına başvurmak mecburiyeti doğdu. İstanbul’da lokantada çalışırken Üniversite öğrencileri lokantada yemek yerlerdi. Hepsi şık giyimli cana yakın insanlardı. Bana sorular sorarlardı. Neden okumadığımı öğrenmeye çalışırlardı. “Sen okumalısın” diyerek bana “doğru mu yanlış mı?” adlı kitabı getirdiler. Bundan cesaret alarak lokanta kapanınca kitabı okudum. Sonra sınav için kaydımın yapılması için Mehmet Karakaya’ Sizin Dedenizin kardeşi lokantaya gelmişti, sınava gireceğim, okuldan diplomamı alıp Hüseyin öğretmene verebilir misiniz dedim? “Olur dedi.

(Kastamonu Göl İlköğretmen Okulu (Bir Öğretmenin Hatıraları 2)

Okuldan başka bir öğretmen vardı. Hüseyin öğretmen çocuklarını ortaokula kayıt yaptırınca kendisi Ağcıkisi Köyüne tayın yaptırmıştı. Mehmet emmi okula gidiyor durumu anlatıyor, öğretmen diplomamı veriyor. Sonra diplomayı Taşköprü’de Hüseyin Öğretmene durumu anlatarak diplomayı veriyor. Taşköprü de esnaf olan Üsrev bizim uzaktan akrabamız olduğundan oğlu Abdullah’ı İstanbul Hukuk Fakültesine kayıt yaptırıyor. Hasan amcanın Bolu Lezzet Lokantası vardı Aksaray da ( Ahmet’in ağabeyi) evinde kalması için lokantaya geldiler. Biz lokantanın üst katında yatıyorduk çalışanlar olarak. Abdullah da bizimle beraber kalmaya başladı. Üsrev dayı ile böyle bir durumda tanıştık. Öğretmen okulu imtihanına gireceğim için diplomamı öğretmenime teslim ettiler diye konuştuk. “Bende gidince takip ederim, sınav ( İmtihan) gününü sana bildiririm dedi. Üsrev amca sınav giriş işlemleri için İlköğretim müdürlüğünde işlemlerimi takip ederek sınav gününü öğreniyor. İstanbul!a gelenlerden bize haber gönderiyor. Taşköprü’ den gelen habere göre benim İstanbul da çalışma hayatım az bir zaman sonra bitti.

Köye gitmek için İstanbul’dan ayrıldım. Taşköprü’de inince Dükkana gittim. Üsrev dayı ve oğlu İhsan vardı. Geldiğime sevindi. “Gel beraber İlköğretim Müdürlüğüne gidelim; Müdürlükten İmtihan giriş belgeni alalım” dedi. Belgeyi aldık sınava ( imtihana) Bir ay gibi bir zaman vardı. İki, üç gün önce gel, bizde kal, öyle sınava gir dedi. Dediğini yaptım. Abdullah ile lokantadan tanışıyorduk. Ailecek bana o kadar sıcak davrandılar ki anlatılmaz. Böyle bir aile şimdi ne yazık ki yok.

(Kastamonu Göl İlköğretmen Okulu (Bir Öğretmenin Hatıraları 3)

Sınav günü sabahleyin kalktım. Annesi bana kahvaltı hazırlamıştı. Teşekkür ettim. “Aç imtihan kazanılmaz “ dediğini hiç unutmam. Muzafferettin Gazi İlkokuluna geldim. Çocuklar babaları ile köyden gelmeye başladılar. Benim takım elbisem, kolumda saatim. Ayakkabılarım vardı. O çocuklardan kazanan öğrenciler okulda “biz seni çok zengin bir aile çocuğu sanmıştık.” diye konuşurlardı.

Sınav salonuna isim okunarak aldılar. Sınav yazılı sınavdı. Orhan Şaik Gökyay’ın “Bu Vatan Kimin?” şirinin incelenmesi, hece vezni, Kompozisyon olarak anlatınız sorusu ile genel kültür sorularını yazılı olarak cevaplayın diyordu. Hece durumu ile bir rakamlar isteniyordu. 5/6 veya 6/5 gibi yazmıştım. Başımızda ki öğretmenlerden esmer tenli bir gözcü öğretmen ön sırada olduğumdan önümden geçerken benim yanıtlara baktı. Parmağı ile yer değiştirmemi işaret etti ve gitti. Sınav sırasında salon başkanı öğretmen “bir dakika çocuklar” dedi. Ona doğru baktık. “Bir arkadaşınız kompozisyona Bu vatan kimin sorusuna şu cevabı yazmış.” “ Bu vatan düşmanları tavuk gibi kesenlerindir.” “ Böyle bir cevap yeterli değildir, böyle bir cevap verilmez” diye kısa bir uyarı yaptı. Sınav kağıtlarını verdik. Bana parmak işareti yapan öğretmen çıkışta beni çağırdı. “Sen kimin oğlusun” diye sordu. Cafer’in deyince “senin amcan Murat mı, Aylıklı denen kişimi?” diye sordu. Evet dedim. Cevaplarını beğendim kazanırsın diyerek bana en büyük morali verdi. Öğretmenim köye varınca babam sorar siz kimsiniz? dedim. “Ben Hasan Baltacı, Kabalardan deyince anlar. Sağ olun öğretmenim diyerek ayrıldım.
Sınav kağıtlarının sol üst köşesinde adın soyadın yazıldıktan sonra teslim ederken o üçgen şeklinde ki köşeyi kapatıyorsun. Mektup zarfını yapıştırır gibi. Bir emniyet kapağı oluyor. İncelerken kim olduğun belli olmaması için. Bu yanıtlanan kağıtlar bir zarfa konuyor ve ağzı yapıştırılıyor, komisyon tarafında imzalanıp mühürleniyor. Sonra ilgili kuryeye teslim edilerek aynı gün içinde Öğretmen okuluna teslim ediliyor.

(Kastamonu Göl İlköğretmen Okulu (Bir Öğretmenin Hatıraları 4)

Öğretmen Okulu öğretmenleri yazılı kağıtları derslerde ki bilgileri, işlemleri, yazı, ifade, yazım kuralları, yorum, anlatım (kompozisyon) … yönünde inceliyorlar alınan notlara karşı en büyük nottan en az nota kadar isimleri ile sıralıyorlar. Belli bir öğrenci sayısını alacakları öğrencilerin en az iki katını öğretmen okulunda yapılacak ikinci bir sınava çağırıyorlar. İncelemelerden sonra İkinci sınava çağrılacak öğrenciler ilköğretim müdürlüğüne ve oradan da muhtarlıklara bildiriliyor. Sıva giren öğrenciler olarak merakla sonucu beklemeye başladık.

Bir anımı anlatayım. Ekinleri biçtik, taşıdık harrnan da düven sürüyoruz. Muhtar Paşanın oğlu Ömer Telli geldi. Hoş geldin Ömer der demez. “Cafer emmi Sebattin imtihanı kazanmış Taşköprü den çağırıyorlar beni babam gönderdi.” Demesi ile ben düvenin üzerinden heyecandan düştüm. Çok mutlu bir anımız olarak belleklerimizde kaldı. Babam “sen Taşköprü’ye gidebilir misin “dedi? Giderim diye yanıt verdim. Bana biraz para verdi. Öğlen sırası köyden çıktım. O yıllar da (1964 yılı) kereste çeken kamyonlar vardı. Pazar yerine vardım. Gelen tomruk yüklü kamyonlardan biri beni aldı. Önde yer olmadığından tomrukların üstüne çıktım. Yol o zaman toprak yoldu. Kumlu bile değildi Yolun düzgün olmamasından kamyon sağa yola yatıyor nerede ise devrilecek duruma geliyordu. İçimde biraz korku olayını da yaşıyordum. Kurban Deposunda durunca rahat bir nefes aldım. Şoföre teşekkür ederek ayrıldım. Doğruca Üsrev amcanın dükkanına gittim. “Hoş geldin yeğenim, sen birinci sınavı kazanmışsın çok sevindik.

Kastamonu Göl İlköğretmen Okulu (Bir Öğretmenin Hatıraları 5)

İkinci sınava giriş belgeni Hüseyin hoca almış kaybolmuş. Yeni bir belge çıkaracağız, hemen ilköğretim Müdürlüğü kapanmadan gidelim belgeyi alalım“ dedi. İlköğretim müdürü Vehbi Güneş Üsrev beye “belgesi kaybolan bu öğrenci mi” diye sordu. “Evet bu öğrenci köyden geldi.” yanıtını verdi. “O zaman hemen çıkaralım” diye daktilo makinasının başına geçti. Yazdı, mühürledi imzalayarak bir zarfa koydu bana verdi. “Kesin olarak kaybetme sınava seni almazlar, başarılar dilerim“ dedi. Saat de 5’i geçti. Müdür odasını kapattı. Üsrev emmi teşekkür etti. Bende sağ olun öğretmenim diyerek ayrıldık. Az daha geç kalsam yarına kalacaktı. İşim zor olacaktı. Dükkana geldik; ben gideyim emmi dedim. “Gitme, sabahleyin gidersin sizin oraya bu saatlerde, Kamyoncular buralı sabaha karşı giderler araba bulunmaz.” dedi ise de benim gitmem lazım diye teşekkür ettim, sağ olun diyerek yola çıktım. Çarşıdan geçerken bir tane yanıma bıçak, iki ekmek, babama sigara ve kendime de bisküvi aldım yolda yerim diye. Kurban Deposundan kereste boşaltıp bizim o tarafa giden kamyon vardır düşüncesi içinde depoya geldim.

Depo sorumlusuna çiftlik tarafına gidecek kamyon olur mu diye sordum. “Yok canım bu saatten sonra giden olmaz. Kamyoncular kasabada kalıyorlar hava ışırken gidiyorlar” diye söyleyince iyi akşamlar diyerek ayrıldım. Köye gitmek için ve heyecanı paylaşmak duyguları bana yol botunca karanlık havada nasıl giderim korkusunu yaşatmıyordu. Saat 6-6,5 gibi yola girdim. 40 km. lik yolu saatte şu kadar gitsen şu saatte varırım hesabını yapıyordum. Yorulacağım, uykumun geleceğini yolda kurt …gibi hayvanlar karşılaşırsam ne yaparım diye düşünüyordum. Birazda aldığım bıçağa güveniyordum. Hava karanlık değildi ama ben yolun neresine kadar aydınlıkta giderim diye kendi kendime düşünmeye başladım. Hava çok güzel , yol kuru, okuldan tatile geldiğimizde ki çamurlu yol değil. Gök yüzünde aya baktım.

Ay dolunay durumuna gelmiş yolu aydınlatır diye kendime cesaret vermeye başladım. Ne kadar hızlı yürüsem de yol çok uzaktı. Düven özüne geldiğimde ay ışığı çok zayıfladı. Düvenözü’nün altında ki derenin karanlık olacağını Kuzguncuk tarafından gitsem karanlıkta ormanın içinde yol bulamam, iki köyün arasından da gitsem ağaçlık ve köpekler var havanın karanlığı artmaya başladı. Çiftlik Pazar yeri bana en uygun yoldu. Seymenliden aşağı pazar yerine gelirken ay kayboldu. Karanlık yoğunlaştı. Pazar yerinden köyümüz 1,5 yorgun olduğum için 2 saatlik yolum vardı. Çayın kenarındaki patika yolu takip ederek Hoca Köyünün altından geçip göllerin deresine geldim. Hava tam karanlıktı. İkidizlene çıkarken patikayı takip ediyorum ama yolda taşlara dolaşıyorum ve zaman zaman düşüyorum.. Tepeye çıktığımda eve gelmiş gibi oldum. Ulu Pınarın kaşa geldiğimde bizim köpek kaba kaba havlamaya başladı. Karanlık Dereyi geçerken köpeğin sesi daha seri ve yola önüme inmiş saldırır gibi havlıyordu. Köpeğe adını söyleyerek seslendim. O karanlıkta Sesimden beni tanıdı. Havlama durdu ve yanıma kadar geldi bana sürtündü. Beraber kapıya kadar geldik. Gece saat 12 mi bir mi? Herkes yatmıştı. Babaa! Annee! diye seslenince fener ellerinde kapıyı açtılar. “ Oğlum bu karanlıkta nasıl geldin, araba bulabildin mi, yanında insan var mı, korktun mu, karnın aç mı? ” diye sorular sonrasında aç değilim anne dedim. Korkmadan geldim. Ay ışı vardı ama bazan havanın durumundan, ormanın içinde karanlık oluyordu. Babam “niye çağırmışlar “diye sordu. ikinci imtihana girmek için bu belgeyi ( kağıdı) çıkardılar. Kaybetmişler de onun için çağırmışlar bu yazı ile sınava şu tarihte gideceğim dedim. Çok sevindiler. Annem “İnşallah onu da kazanırsın oğlum” dedi. Gündüzün yorgunluğunu üstlerinden attılar. Bende çok yorulmuştum. Biraz daha konuşunca uyumak için yattık.

Sabahleyin erkende kalktım. Hayvanları çıkardım. Otlatmaya götürdüm. Hava ısınınca hayvanları getirdim. Düven sürmeye devam ettik. Babam düşünmeye başladığının farkına vardım. Neden düşüncelisin Baba diye sorduğumda “değilim” filan dedi ise de ben inanmadım. Kastamonu’da ki imtihana parasızlıktan nasıl gideriz diye düşünüyorsun Baba deyince evet der gibi yüzüme baktı. İşte o zaman keşke kazanmasaydım diye içimden bir duyguya kapıldım. Harman dövme işlerimiz azaldı. “Önümüzde ki pazar gün öküzleri satalım” dedi. Yok baba harmanda işimiz var olmaz diye itiraz ettim. Öküz olmadan kalan harmanı, çiftleri nasıl süreceğiz. İmtihana gitmem o zaman dedim. “Oğlum senin düşündüğün gibi değil. Bu öküzleri satıp daha ucuza yani az paraya öküz alırız, onlarda bizim işimizi görürler, senin okul işini böylece halletmiş oluruz” dedi. Harmanda buğday serili dururken öküzleri satmak biraz ters geliyordu bana. Ya alamazsak diye de düşünüyordum. Pazar sabahleyin gönlüm istemese de öküzleri doyurduk; pazar yerine kadar gittik ( 1,5 saat) Mal pazarı yerine çektik. Ben bu duruma çok üzülüyordum. Öküzlerimiz çok iyiydi. Sevdiğin bir şey giderken ne olursa olsun içinde bir üzüntü hissediyorsun.

Bazı kişiler geliyorlar, pazarlık yapıyorlar anlaşamıyorlar. Bir adam geldi. “Cafer bana senin bu öküzler gibi öküz lazım. Şimdi param yetersiz bunları alırdım ben, beğendim öküzlerini. Bende bir çift acemi dana var, hanımla öğretmemiz mümkün değil. Satamadım da, danaları sana veriyim, birazda üste para veriyim “ dedi. Babam “danaları görmem lazım” dedi. “Gidelim Telli Köyüne bak ondan sonra konuşalım, pazarlık yapalım” dedi. Babam “sen burada bekle, müşteri gelirse babam biraz sonra gelecek dersin” dedi ve gittiler. Bir saat olmadan babam O kişi ile danaları aldılar geldiler. Öküzlerin yanına bağladılar. Pazarlık başladı. Araya bazıları da giriyorlar. Babamın pazarlığı sert. Danalar bizim öküzler gibi aşağı yukarı. Acemi olduğundan az para ediyor. Alacak adam koşmak için alıyor. Birileri de araya girerek Üç Yüz liraya anlaştılar. “ “Cafer beni kandırdın, biraz fazla aldın ama helal olsun, danaları öğretirsen senin öküzler gibi olur. Bende hanımla zorlanmadan tarlaları sürerim. İkimize de hayırlı olsun” diye el sıkıştılar. Öküzlerin yularlarını verirken ve ayrılırken çok üzüldüm, gözlerimden yaşlar geldi. Danaların yularını tuttum, köye gelmek için yola çıktık. İçimdeki hislerimi bir türlü atamadım. Doğrumu, yanlış mı yaptık diye düşünmeye başladım. Babam neşeli görünüyordu. Bende neşeli olmak zorundaydım.

Köyde yavaş yavaş danaları öğretmeye başladık. İlk zamanları boyunlarına bir şey koydurmuyor ama kısa zamanda sakinleştiler ve hoplama zıplama yapmadılar. Düvene koştuk babam önlerinde yularları elinde ben arkadan yürüyorum; bu durumda harmanda dolaşmaya başladık. Daha sonra düvene ağırlık koyduk. Yavaş yavaş dolanarak ve arada bir dinlendirerek o serili yarım kalan sapları saman durumuna getirdik. Geride kalan sapları da bir harman yaptık ve aynı şekilde iki gün içinde sap dövme yani harman işlerimizi bitirdik. Danalar çok uslu birer öküz oldular. İleride çift sürerken mutlaka önlerinde yularları elinde bir kişinin olması gerekecek. Bunu da annemin yapacağı kesindir diye düşünüyordum. Okul sınavları olmasa da kurak olduğundan çift sürmeye olanağı yoktu.

Kastamonu Göl İlköğretmen Okulu (Bir Öğretmenin Hatıraları 6)

Danalardan kalan zamanımda ilkokul ders kitaplarına bakıyordum. Artık paramız vardı. Babamın o düşünceli durumu ortadan kalkmıştı. Sınavdan ( İmtihandan) önce okula gelinebileceğini, yatma, yemek işlerini okulun yapacağı kağıtta yazıyordu. İki gün kala babamla Taşköprü’ye geldik. O gece orada kaldık. Sabahleyin erkenden Kastamonu’ya İkizler otobüsü gidiyor başka türlü gitmek zor. Erkenden bindik, Kastamonu’dan Göl Okuluna nasıl gideriz diye sorduk. Daday veya Devrekâni, Çatalzeytin tarafına giden arabalara binin okula yakın yerde inersiniz dediler. Dediklerini araştırdık bir araç geldi; bindik okula yakın yerde indik ve Okula vardık. İmtihanın 4 gün süreceğini 5. gün açıklanacağını söylediler. Ben okulda yatacaktım, yemek okuldan olacaktı. Babam “ ben gideyim oğlum, annen yalnız, benim burada bir işim yok “ deyince tamam Baba, ben imtihan bitince gelirim. Siz buraya kadar geldiniz sağ olun diye boynuna sarıldım. Bana biraz para verdi. O gün okula çok araba geldi. İmtihana gelen çocukları getiriyorlardı. Bir arabaya binip gitti. Gidince okul başıma yıkılmış gibi oldu. Biraz sonra İstanbul’un verdiği rahatlıkla bu ayrılıklara alışkındım…(Devam Edecek)

1964-1970 Kastamonu Göl Öğretmen Okulu Mezunlarından
831 nolu Sebahattin Akdaş

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.