Ah O Eski Ramazan ve Bayramlar (Köylerdeki Eski Ramazan Ayı Nasıl Olurdu?)
Hep “nerde o eski …” diye başlayan özlem dolu konuşmaları çok duyuyoruz artık. Eski neden özlenir ki? Eskiden hayat bir başka güzel, insanî ilişkiler bir başka değerli, örf ve adetler çok daha önemliymiş. Aileler ise çekirdek değil, geniş aileydi. Küçücük evlere çocuklar, torunlar sığarken şimdilerde koca koca apartman dairelerine kimse sığmıyor artık. Mahalleler/ köyler genellikle bir cami etrafında oluşurdu…
Eski Ramazanlar nasıl olurdu? Eski Ramazan Gelenekleri nelerdir? Eski Ramazan Eğlenceleri nelerdir? Ramazan eğlencelerinin vazgeçilmez ikilisi kimdir? Yaşanmış Ramazan Hikayeleri, Efsane Köy Hikayeleri, Ah O Eski Ramazanlar Ah..
Kastamonu Taşköprü Hocaköyü ve Çevre köylerde geçen İşte O Eski Ramazanlar’a örneklerden biri
KÖYDE RAMAZAN AYI VE BAYRAMI NASIL OLURDU?
Ramazan ayı hazırlıkları Müslümanların “kutsal ayı” olarak bilinen Ramazan Ayından önce köylerde bir hazırlığın olduğu görülürdü. Kış aylarına gelen Ramazan ayı ile yaz aylarında gelen ramazan ayı için insanların yapacağı hazırlıklar arasında farklı çalışmaları gözleniyordu.
Yıl boyunca akşam yenen yemeklerle Ramazan ayı boyunca yenecek yemekler arasında farklılık vardı. Yazın gün boyu aç olarak çalışma yorgunluğundan sonra beslenmenin de önemi vardır. Aile ekonomik gücüne göre 11 ayda alamayacağı gıdaları bu ayda almaya çalışırdı.
Örneğin: İncir torbalarda 3, 5 ,10 Kg şeklinde satılırdı. İncir süt ile dondurulunca güzel bir tatlı olurdu. Üzümden de komposto ( üzüm hoşafı) yapılırdı. Bu gibi gıdalar sadece Ramazan ayına özel bir durumdu.
Bizim köyün buğdayından “Saraylı “ ( Lavaş ekmek deniyor günümüzde) ekmeği olmazdı. Buğday çavdar ağırlıklı özlü buğday olmadığından, saraylı yapmak için elden ele büyütürken büyümez istenilen durumda olmazdı. Bunun için Taşköprü Ovasında yetiştirilen buğday özlü ve birazda beyaza yakın olduğundan o buğday tercih edilir, Ramazan ayı için özel olarak alınırdı ve un için öğütülürdü.
Sahurda saraylının yanında yemek işin genelde acık (acı elma) şerbeti tercih edilirdi. Yazın kızgın sıcakta çalışan insanların su sorunu olduğundan bu “acık şerbeti “ ile gece doyanlar gündüz su sorunu çok az yaşadığı konuşulur ve tercihleri de bu yönde olurdu. Yazın toplanan acıklar tokmakla ezilir ve güneşin altında kurutulur, Ramazan ayı için bekletilirdi. Akşam su ile ıslanır geceye şerbet olarak hazır olurdu. Ayrıca kiren ekşisi, elma ekşisi, ahlat ekşisi, pekmezi .. . gibi gıdalarda tercih edilenler arasındaydı. Ramazan ayından önce bu hazırlıklar yapılırdı.
Ramazan ayı gelmeden önce imam durumu köylüler tarafından konuşulur ve belli bir kişi ile bir aylığına karar kılınır ve bu kişiye belli bir ücret ödenirdi. Şimdi ki gibi her köyde, mahallede kadrolu imamlar yoktu. Bizim mahallede bir yıl yabancı bir imam getirilmişti. Daha sonraları köyümüzün insanı Bahşiş imam olduğundan sürekli ramazan hocası olarak görev yaptı. Köylülerden bir kuruş da almadı.
Ramazan ayı boyunca yemek yenecek, oturup sohbet edilecek ve teravih namazı kılınacak köy odası temizlenir ve insanların rahat edeceği bir duruma getirilirdi. Cami olmadığından köy odaları mescit olarak da kullanılırdı. Her akşam nöbetleşe odanın ocağı önce den yakılır ısınması sağlanır, su işleri hazırlanırdı. Odanın su sorunu taşıma su ile çözülürdü.
Ramazanın Başlaması.
İlk gece köylüler köyün odasında toplanırlar ve vakit zamanında teravih namazı kılınır, o gece oruç tutmak için gece sahura kalkılırdı. Sahurdan önce Annem akşam mayaladığı hamuru gece ocağı yakar üzerine saç koyar ve o özlü buğdayın hamurundan saraylı pişirmeye başlardı. Saraylı tam pişeceği zamanda “tere yağı” varsa tere yağı ile yağlar, yoksa kasabadan alınan “Vita” yağı ile yağlar yağı çeken saraylının yemesine doyum olmazdı. Bende kalkar bol bol saraylı yerdim. Acık ekşisi değil, elma ekşisi tercihimdi. Babam bir ara Kargı dan bir litrelik teneke içinde satılan “zeytin yağı “ almıştı. O da benim ilk zeytin yağı ile saraylı yemem oldu. Çok beğenmiştim. Tüm köylülerin genelinde Ramazan Orucuna böyle başlardı. Bazı evlerde akşamdan kalan yemeklerde yenirdi. Saraylı hamur ağırlıklı olduğundan akşama kadar sindirilmesi zor olduğundan insanlara acıkma hissi vermezdi. Tercihler bu yönde olurdu.
İftar Saati
Bu saat dört gözle beklenirdi. Yazın aylarında ki köy yaşamında ki zorluklarda yorulan ve acıkan insanların doğal haklarıydı. İmamın ezan okuması ile yemekler yenmeye başlardı. Tüm köylüler iftardan önce köy odasına evinde ne pişirdi ise onları getirirlerdi. Odanın ortasında büyük bir bir yer sofrası vardı. (Yemek masası sandalyesi yoktur.) Bu sofraya herkes diz üstü otururlar ve hepsinin elinde ağaç kaşıklarlar vardır. Gelen çorbalar aynı çanaktan birlikte yenirdi. Herkesin özel önünde bir tabağı yoktu. Hiçbir kimsede bu ortak yemekten rahatsız olmazlardı. Tüm yaşamları aynı çanaktan yeme ile geldiklerinden çok doğal bir yaşamları vardı. Kaşıklar sıra ile çanağa girer çıkardı. Sofraya sığmayanlara ek bir sofra da kurulurdu. Biz çocuklarda genelde bu sofralarda yerdik.
Akman çorbanın dibine kadar kaşığı sokardı. Cıbır Raşit Emmi: “Ya akman bu çanağın dibinde altın mı varda kaşığı dibine kadar sokuyorsun” diye şaka da yapardı.
Şimdi ki gençlik bu yemek yeme işine ilkellik diyebilir, küçümseye bilir, hele hele hastalık bulaşır da diyebilir. Benim tanık olduğum (Adil hariç ) kimse hastalık bulaşmasından ölmedi Hepsi de dinç insanlardı. 75, 80, 85 yaşlarında çalışacak güçteydi. Hamit Emmi “hastalık neymiş yahu, hasta olan ölür, hastayım diyene inanmıyorum” derdi. Sürekli hastalığı olan ve ilaç kullanan o yıllarda yoktu. İlacı bilmezlerdi. Çok güzel bir doğaları ve doğal gıdaları vardı. Saygı ile anıyorum hepsini. Güzel insanlardı bir bir gelmemek için gittiler. Özlüyorum o iyi kalpli saygın insanlarımızı.
Yemekler yendikten sonra topluca imamın yemek duası dinlenir ve akşam namazını kılmak için ayağa kalkılırdı. Biz çocuklar en arka sırada olurduk. Bir ara Memiş ve bir başka arkadaş namazda güldüğünden namaz sonrası uyarılmıştı.
Teravih Namazı
Teravih namazını bizim mahallede kılmak için Yayla Mahallesin den Ahmet, Mehmet, Kazım, Yusuf ve Veli de gelirlerdi. Daha sonra yatsı namazı ve devamı teravih namazı için sıra olunurdu. İmam en önde namaza başlanırdı. Namazı İmam Bahşiş hoca kıldırır ve müezzinliğini Hamit Ağa lakaplı Necip Emmi, yapardı. Teravih namazında her 4 rekattan sonra topluca müezzinle birlikte sesli olarak sözlenen o Salavat duası çok etkili ve duyguluydu. Biz çocuklarda aynı toplumun sözlerine ortak olurduk.
Teravih namazından sonra herkes yerde serili kilimler üzerinde oturur, arkasına yaslanırlar en güncel konulardan, komşu köylerden duyduklarından, gördüklerinden başlayan bir sohbete katılırlardı. Bir birinin sözünü kesmeden dinler ilave soruları varsa sorarlardı. Daha sonraları genel de (ekonomik) kendileri ile ilgili mal, piyasada fiyatlar, ekin. Saman, koyun kuzu… gibi konular yazın çok olur bu konuşmalar. Ayrıca yapılacak birlikte işlerden ihtiyaçlar tartışılır, köye su getirmeye geçilir ama bir türlü gerçekleşmezdi. Yaz aylarına gelen günlerde ki ramazan sohbetleri kısa olurdu. Herkes evine giderdi. Günün yorgunluğu ve sabahleyin erken kalkmak mecburiyetleri olduğundan.
Kış aylarında bu sohbetler sahura kadar sürerdi. Askerlikte başlarından geçen ve gördüklerini kitaba yazmışlarda ezberlemişler gibi anlatırlardı. Hepsi de saygı ile dinlerdi. Hepsi birer kitaptı, hem de tarih kitaplarıydı. O anıları yazılmadığından üzülmemek elde değil. Yazılmış olsaydı bu günün gençleri okur geçmiş de ailelerinin nelerle nasıl yaşadıklarını öğrenirdi. Ne yazık ki o güzel anıları toprağa gömdük. Bu konuşmalar sırasında birbirlerine kırgın olanlar o günleri unutur, hiç olmamış gibi böyle bir toplulukta o sorunlar dile getirilmezdi. Olumsuzluklar gündemde hiç olmazdı. Birlik ve saygı ile oturup sohbetlere katılırlardı. Radyo, Tvler yok, cep telefonları yok, yokluk içinde bir birliktelik, saygı, sevgi dolu geceleri böyle geçerdi.
Kadir gecesi ilave namazda kılarlardı. “Hayırlı geceler “ diyerek dağılırlardı.
Bayram Günü
Bayramı en çok biz çocuklar heyecanla beklerdik. Bayram sabahları erken kalkılır. İsteyen Kirazcık Köyünde ki camiye , isteyen Hoca Köyün de ki odasında ki Mescide giderdi. Çiftlik Köyünün camisi uzak olduğundan pek işi olmayan gitmezdi. Babamla ben genelde Kirazcık ta ki camiye giderdik. Babamın annesi orada, kardeşleri de o köyde olduğundan. Çiftlik ve Hoca köyünde bayramlarda satıcılar da gelirdi. Üzüm, leblebi, şeker satılırdı. Paran varsa alırsın yoksa için üzülerek bakarsın.
Bayram namazı topluca kılınır. Namazdan sonra yağış yoksa dışarı çıkılır ve yaşlılar ilk başa dururlar herkes bir birlerinin ellerini sıkarak küçükler büyüklerin ellerini öperek sıra ile bir birlerinin bayramlarını kutlardı. Bu görüntü de sen ben yok, herkes bir birine saygılı bir bayramda birliktelik için de kutlanırdı. Sonra evlere gidilir veya meydanlarda sofralar kurulur yemekler birlikte yenir. Güzel bir gün yaşayarak, hoş sohbetler ederek biterdi.
Bizim Mahallenin Bayramı
Bayramın ikinci günü bizim mahallenin ve Yayla mahallesinin ortak bayram günüydü. Bir, iki gün önce evlerde helva yapılır evlerde birlikte yenir bir kısmı da “Zıyrat helvası” ( Ekmek ve helva dağıtım işi) diye ayrılırdı. Bu helva ve yufka- ter emekle (Mayasız hamurdan yapılan sacda pişirilen ince geniş ekmek) birlikte köy mezarlığının yanında ki harmana gidilir. Yağışlı günde odada toplanılırdı. Orada imamlar kuran okurdu. Sonra helvalar tabaklarda kare şeklinde bir bir kesilirdi. Bu kesme işini Hamit Emmi yapardı. Tabakları bakır ve kalaylı olduğundan her tabağın dibinde bıçak izleri vardı. Bu tabaktaki helvayı Hamit Ağa kesmiş derlerdi. Harmanda ortaya ter ekmeklerin üzerine kesilen köy helvaları konur. Sofraya oturur gibi halka olunur ve herkes elleri ile veya ter ekmekle o helvaları birlikte yerlerdi. Daha sonra imam dua eder ve helva yeme ve bayram gününü biterdi. Kalan helvalar ve ekmekler bazı yoksullara, gelemeyen yaşlılara gönderilirdi. Böyle bir yaşamı ben arıyorum, özlüyorum, o birlikteliği yaşamak istiyorum….
Sebahattin Aktaş 02.04. 2022
Emekli Öğretmen
Kastamonu Taşköprü Hocaköyü Kıran mahallesi
Emeğinize yüreğinize sağlık Sebahattin Bey. Çok güzel bir yazı olmuş. Teşekkür ederim.
Bizde çok teşekkür ederiz Osman Bey
Özelden göndermiş olduğunuz kaşık detayını buradan paylaşırsanız çok güzel olur inşallah.
Geleneklerimiz, göreneklerimiz medeniyet değerlerimizin önemli bir parçası. Bayram geleneklerimiz de öyle. Ne yazık ki son dönemde bu güzel adetlerimizi, geleneklerimizi artık yaşayamıyoruz, yaşatamıyoruz. Oysa bizi biz yapan, öz benliğimizi hatırlatan kıymetlilerimiz bunlar. O kadar çok ihtiyacımız var ki; eski ama eskimeyen bu adetlerimize.
Hatırlattığınız için çok teşekkürler…