Kastamonu Göl İlköğretmen Okulu (Bir Öğretmenin Hatıraları 6)
KASTAMONU GÖL İLKÖĞRETMEN OKULU
Okulda tiyatro çalışmaları çok güzel olurdu. Bu konuda yetenekli arkadaşlarımız vardı. Kastamonu, kız Öğretmen Okulunda, Daday İlçesinde oynadılar. Bende izinsiz onlarla gittiğimden Eğitim şefi beni bir hafta sabah ve Akşam etütlerinde çağırdı. Tek sorusu vardı: “İzinsiz neden gittin” Bir ders saati bekletiyor zil çalınca gidiyordum. Sabah ,gene ,akşam gene çağırarak adeta işkence ediyordu.
Sonuç ne mi Oldu?
Hiçbir şey olmadı.
(Kastamonu Göl İlköğretmen Okulu (Bir Öğretmenin Hatıraları 1)
Öğretmenlerimiz kendini yetiştirmiş , Yüksek Öğretmen Okulundan ve Fakültelerden mezun olan öğretmenlerdi. Öğretmen okullarına atanan öğretmenlerin iyi olması kaçınılmazdı. İçlerinde iyi olmayan, acımasız, kaba, saygısız, öğrenciye tepeden bakanlarda vardı. Seçkin öğretmenler çok azdı diyebilirim. Bunlarla ilgi anılarım var. (Yaşantımı anlatan yazdığım anılarda anlattım.) Öğretmenleri örnek alacak öğrenci gittikleri yerde o örneği kafasında her zaman taşısın ve uygulasın. Ne yazık ki bu düşünceyi yaşatacak öğretmen az vardı. Okulumuzda çok başarılı ve yetenekli olan öğrenciler vardı. Yazın ve okul zamanı aşırı çalışırlardı. Yazın bir üst sınıfın kaynaklarını alır çalışır, okul açıldı mı hazır bilgilerle gelenler yıl içinde dersleri daha iyiye götürürdü. Bu arkadaşları seçilir ve Yüksek Öğretmen Okuluna giderlerdi. Çapa Yüksek Öğretmen okulu … gibi. Bizler yazın tarlada,, harmanda, hayvan peşindeydik. Okulda dersin bitiminde boş zaman futbol sahasına geçirirdik. Yağışlı günler hariç .,. Son yıllarımızda gelen öğretmenler Üniversite mezunlarıydı. Yavaş yavaş her şey değerini kaybettiği gibi bu öğretmen kalitesi de aynı duruma düşüyordu.
Okul zamanı ve sınıf geçme. Sabahleyin belli saatte kalkmak zorunluğu vardı. Nöbetçi öğretmen hemen yatakhanelere gelir kalkma duyurusunu yapar ve herkes çıktıktan sonra yatakları kontrol eder. Yatakların içi de dışı da kurallara uygun olarak düzeltilmesi sağlanırdı. (Bu konuda bir anımın olduğunu yukarıda belirtim.) vardır. Sabah temizliğinden sonra 200 m mesafede derslikler vardı. Bir ders saati kadar sabah etüdü başlardı. Sınıfta öğretmen varmış gibi sessiz olmak zorundasınız. Bu arada o günkü işlenecek konulara göz gezdirilir, konu hakkında bilgi sahibi olunurdu. Kampananın çalması ile yemek haneye kahvaltıya gidilirdi. Kahvaltıdan sonra dersler başlardı. Öğlen yemeğine kadar. Yemekten sonra dinlenme saati vardı. Tekrar derse girilir. Saat 15:00 gibi son dersten çıkılır, isteyen yol boyu gezer, benim gibi olanlar ise futbol sahasına giderdi. Daha sonran akşam etüt kampanası çalardı. Etüde girerdik. Bu saatte gündüz tutulan karalama defterlerinden temiz ders defterine anlatımlar tekrar ve güzel yazılırdı. Bu birinci etütten sonra akşam yemeğine çıkılır ve yemekten sonra bir ara vardır. Bu aradan sonra ikinci etüde girilir. Ödevler tamamlanır, yarın ki işlenecek konulara bakılır. Bu etüt saatlerinde nöbetçi öğretmenler okul salonunda dolaşır gürültü eden sınıfları uyarırdı. Biz arkadaşlar olarak etüt saatinde konuşanlara müdahale ederdik. (Bu konuda Sinoplu C. Karadeniz arkadaşımla olumsuz anım da vardır.) Saat Akşam 21:00 yani dokuzda yat kampanası çalardı. Hızla yatakhaneye giderdik. Yatak hane 200-250m. Uzaklıkta, toprak yoldan gidilirdi. Yatakhane de kalorifer ve soba olayı yoktu. Kastamonu’nun ayazı kışın çok sert geçerdi. Dışarının ayazından binaya girince sıcak bir havanın içine girmiş gibi yüzümüzü okşardı. Ayaklarını, yüzünü ellerini soğuk su ile yıkayıp battaniyenin alına girmek zorundaydık.
(Kastamonu Göl İlköğretmen Okulu (Bir Öğretmenin Hatıraları 2)
Nöbetçi öğretmen hemen gelir yatmayanları uyarırdı. İşlenecek konuyu önce okuyup derse giriyorsun, öğretmen anlatıyor, not tutuyorsun ve tutulan notları okuyarak yazıyorsun bir konu en az 4 – 5 defa elden geçiyordu. Bu kadar elden geçince o dersi yapamadım demek olmazdı. Pekiştirici çalışmalardı bu. Bunları düzgün yapmayanlar sınıf tekrarı yapmak zorunda kalırlardı. 1.2.3. ve 4. 5. 6. sınıflarda 2 yıl sınıf tekrarı ( sınıfta kalma) yapanların yatılı hakları kalkardı. Gündüzlü yani paralı okumak zorunda kalınırdı. Memiş Aktaş bir yıl sınıf da ( Sınıf tekrarı) kalmıştı. Bir yıl daha kalsa yatılı okuma olanakları kalkardı. Kalmadı beraber bitirdik. Bu durumda çok öğrenci sınıfta kalırdı. Aynı sınıf da iki defa kaldığın zaman okul hayatın biterdi; okula devamın olmazdı. Borçlu geçme olayı yoktu. Kurtarma sınavı olmazdı. Bu durum öğrencilerin çok iyi, planlı, sürekli ve dikkatli çalışmasını sağlıyordu. Son yıllarda bir dersten borçlu geçme yasası çıkarıldı. Bir üst sınıfta tüm notların 10 olsa bile o borçlu olduğun dersi veremedin ise sınıf geçme olayın olmazdı. Havadan not verme olayı kesinlikle olmazdı. Not defterlerinde öğretmen karalama yapamazdı. Yıl sonunda 4 dersinde ki notların 5’in altında ise direk sınıfta kalıyordun. 3 dersin 5’in altında ise İtmale (Bütünlemeye) kalıyorsun. Eylülde okulda bu zayıf olan derslerden yazılı oluyorsun. Bu konuda öğretmenlerde acıma, iltimas yazılı sınavlarda kesinlikle olmazdı. Yazılı kağıtlar birer belgedir. Müzik dersinde olduğunu duydum.
(Kastamonu Göl İlköğretmen Okulu (Bir Öğretmenin Hatıraları 3)
İlköğretim de Bir ANI: Şimdi böyle değil. Tüm dersleri bir olan Trabzonlu Ömer 7. sınıftan ve ömer gibi öğrenciler ŞÖK (Şube Öğretmenler Kurulu) kararı ile 8. sınıfa geçtiler. Bu ŞÖK olayı tartışmalı bir konudur. Matematik , Türkçe, Fen … gibi derslerden yıl boyunca çalışmadan zayıf- başarısız not alan öğrencinin sınıf geçmesine bu dersle ilgisi olmayan öğretmenler, ders öğretmenine sormadan “geçsin” kararı verebiliyorlar. Yıl sonu 89 öğrenci sınıf tekrarı yatı. İkinci sene hiçbir öğrenci “bu yıl kaç dersten sınıf geçilir sorusunu sormadı. İkinci yılda bu sayı azaldı. Başarısız olan 37 öğrenci ŞÖK kararı ile sınıf tekrarına kaldı. Müdür korkusundan kararı onaylayamadı. İlçe Milli Eğitim Müdür yardımcıları her gün okula geldiler -gittiler bir hafta böyle devam etti ve son gün İlçe Milli Eğitim Müdürü geldi. Masal anlattı. Öğretmenler kararında direnemediler ve önceki karalarını iptal ettiler. Ne oldu ise bana oldu bütün öğrencilerin işlemlerini tekrar yapmak zorunda kaldım.
(Kastamonu Göl İlköğretmen Okulu (Bir Öğretmenin Hatıraları 4)
Yıl başında ders kitaplarını dağıtıyordum. Ömer Seven “ öğretmenim bana bu kitapları vermeyin, ben bunları okumam” dedi. Olmaz diyerek verdim. Sene sonunda kitaplar geri toplanıyordu. Ömer gülerek benim odama poşet elinde geldi. “Öğretmenim verdiğim sözü tuttum, kitapları poşetten çıkarmadım. Verdiğin gibi getirdim” dedi. Bu öğrenci 8. sınıftan mezun oldu. Ömer açık sözlü, güler yüzlü olduğundan gerçekleri söyleyebiliyordu. Bunun gibi yüzlerce öğrenci bir üst sınıfa geçiyor ve Liseye, oradan üniversiteye gidiyorlar. Bu öğrenciler okumak isteyen öğrencilerin derslerini de engelliyorlar. Öğretmenler, baskılardan korkarak göz yumuyorlar. Sınıflarına hakim olamıyorlar. Arada zarar gören zeki fakir çocuklarına oluyor. Durumu iyi olanlar Devletin okullarından kaçıyorlar. İlkokuldan üniversiteye kadar okusun okumasın, devamsızlığı hiç söz konusu değil sınıflarını geçiyorlar. Buna eğitim-Öğretim diyoruz. Yazık oluyor ülkenin gençliğine, geleceğine.
Kastamonu Göl İlköğretmen Okulu (Bir Öğretmenin Hatıraları 5)
1964-1970 Kastamonu Göl Öğretmen Okulu Mezunlarından
831 nolu Sebahattin Akdaş