Kastamonu’da Torpil Polemiği: Milletvekilleri İki Arada Bir Derede
Kastamonu’da “torpil iddiası” üzerinden başlayan tartışmalar, siyasetin yerel temsilcilerini zor bir denklemle karşı karşıya bıraktı: Hemşehrisine sahip çıkmak mı, kamu vicdanını gözetmek mi?

Kastamonu milletvekilleri üzerinden alevlenen torpil tartışması, siyasetin vicdan sınavını bir kez daha gündeme taşıdı. “Milletvekilleri iki arada bir derede kalıyorlar” dedirten sürecin ayrıntıları…
Mektup Krizi ve Gündemi Sarsan Tartışma
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Adalet Bakanlığına iletilmek üzere hazırlanan bir mektup, son günlerde kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. Söz konusu mektup, AK Parti Kastamonu Milletvekili ve TBMM Kadın–Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Üyesi Fatma Serap Ekmekçi’nin imzasını taşıyordu. Mektupta, Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi Başkanlığında görev yapan A.B.A. isimli Tetkik Hâkimi için “özel atama” talebinde bulunulduğu yer aldı.
Talep metninde, görev süresi sona erecek olan Londra Adalet Müşaviri yerine A.B.A.’nın görevlendirilmesi ya da uygun görülecek başka bir ülkede adalet müşaviri olarak değerlendirilmesi isteniyordu. Resmi yazışma dili çerçevesinde kaleme alınmış olan bu talep, kamuoyuna yansımasının ardından “torpil” iddialarıyla tartışmaya açıldı.

Kastamonu Milletvekili Halil Uluay’ın Kamuoyuna Yönelttiği Sorular
Yaşanan tartışmalar sonrası bir başka Kastamonu milletvekili Halil Uluay, konuyu kamuoyunun vicdanına bırakarak dikkat çekici bir açıklama yaptı. Uluay, Kastamonulu siyasetçilerin hemşehrisi olan bürokratlara sahip çıkıp çıkmaması gerektiğini sorarak, şu soruları yöneltti:
Kastamonulu bürokratların daha fazla vali, genel müdür, büyükelçi olması için referans vermeli miyiz, bilgi notu paylaşmalı mıyız? Bu tür girişimler sosyal medyada linç kampanyasına dönüşürse Kastamonu halkı siyasilerin arkasında duracak mı, yoksa eleştirilere katılarak bir taş da kendisi mi atacak?
Uluay, tepkiler ne yönde olursa olsun, başarılı Kastamonulu bürokratların üst makamlara gelmesi için yollarını açmaya devam edeceklerini ifade ederek tartışmaya bir başka boyut kazandırdı.

Milletvekillerinin Zor Denklemindeki Gerçek
Sayın vekilim, değerli kardeşim Halil Uluay,…
Elbette liyakatli bir hemşehrimize sahip çıkmak, koruyup kollamak insani ve ahlaki bir sorumluluktur. Ancak mesele burada bitmiyor. Çünkü bu sahip çıkış, daha liyakatli bir Karslının, bir Edirnelinin, bir Vanlının ya da başka bir şehirden bir gencin hakkına girmemek kaydıyla yapılmalıdır.
İşinizin ne kadar zor olduğunu tahmin edebiliyorum. Kastamonu’da bulunan tüm muhtarların, vatandaşların, köylülerin, teşkilat mensuplarının ve hatta zaman zaman sizleri eleştiren gazetecilerin bile cebinize notlar sıkıştırdığını, mesaj attığını, birilerini araya sokup yardım istediğini düşünmek zor değil. Torpil talebinin boyutlarını bilen biri olarak hassasiyetinizi de yakından tanıyorum.
Ancak gelinen noktada torpilsiz bir yaşamın neredeyse imkânsız hale geldiğini de görmek gerekiyor. Yıllar önce bir hastaneye temizlik görevlisi alınması için bile milletvekiline ricacı olunduğunu biliyoruz. Çünkü milletvekillerine yukarıdan aşağıya kadar akraba, arkadaş, köylü, muhtar ve teşkilat baskısı yapılıyor. Bu durum tüm partilerde var maalesef. İşte Kastamonu Belediyesi; Kadrolar baştan aşağı değişiyor. Değişmezse teşkilatlar isyan ediyor, değişince de diğer partililer isyan ediyor.
Ne gariptir ki torpil yaptırsanız eleştiriliyorsunuz; yaptırmayınca da “Beceriksiz, adamını bile yerleştiremedi” diye yerden yere vuruluyorsunuz. Toplum olarak torpili yalnızca bize yapıldığında sorun görmüyor, başkasına yapıldığında büyük bir ahlak tartışmasına dönüştürüyoruz.
Artık bir hastane randevusu almak için bile vekillere ihtiyaç duyduğumuz bir ülkede yaşıyorsak, “tuz çoktan kokmuş” demektir. Eskiden devlet kadroları için torpil aranırken, bugün zincir marketlerde çalışabilmek için bile aracı aranıyor. Biz bu noktaya neden, nasıl ve ne zaman geldik sorusunu kendimize sormak zorundayız.

Memleket Kayırmacılığı mı, Kamu Vicdanı mı?
Bir yandan MÜSİAD Başkanı Sadık Kışlı örneğinde olduğu gibi “Memleketin adamına sahip çıkmıyorsunuz” diye eleştiriler yükselirken, öte yandan bir bürokrata destek verilince “Torpil yapılıyor” diye başka bir linç dalgası başlıyor.
İşte tam da bu nedenle milletvekilleri iki arada bir derede kalıyorlar. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık…
Sürekli memlekete gidip geliyorum. Tosyalılar Taşköprülülere kıyak geçildiğini söyler; Taşköprülüler Germeçlilerin kayrıldığını iddia eder. Kimisi İnebolu ve Bozkurtluların eline su dökemez derken, İnebolu ve Bozkurtlular ise; yollarının yapılmadığından, hatta sularının olmadığından yakınır.
Aslında hayatta her şey böyle. Herkes başkalarının ne kadar mutlu, huzurlu ve zengin olduğunu sanır; herkes karşısındakinin sürekli gezdiğini, rahat yaşadığını düşünür. Ama kamera arkasındaki mücadeleyi ya görmek istemez ya da görse de işine gelmez.

Milletvekillerinin durumu Nasrettin Hoca’nın ibretlik hikayesine benziyor.
Milletvekillerinin durumunu en güzel anlatan örnek, Nasrettin Hoca’nın meşhur eşek ve çocuk fıkrasıdır:
Hoca, oğlu ile birlikte yola çıkar. Önce çocuğu eşeğe bindirirler, halk kızar: “Genç baba eşeğe binmiş, yaşlı babayı yürütüyor!”
Sonra Hoca biner, yine eleştirilir: “İhtiyar rahat, genç ölsün mü?”
İkisi birlikte binince bu kez: “Bir eşeğe iki kişi mi biner?” derler.
İner yürürler, o zaman da: “Şu budalalara bak, eşek boş gidiyor!” diye söylenirler.
Hoca en sonunda oğluna döner ve şu cümleyi söyler:
“Bu halkın dilinden kurtulabilen varsa ona aşkolsun. Ne yaparsan yap, herkesi memnun edemezsin. Sen yalnızca Allah’ı memnun etmeye bak.”
Bugün milletvekillerinin durumu tam olarak budur. Kime sahip çıkarsanız çıkın, birilerini memnun edememek kaçınılmazdır. Hemşehrinize destek olursanız torpilci ilan edilirsiniz, destek olmazsanız memleketi sahipsiz bırakmakla suçlanırsınız.
Bu tartışma aslında kişisel değil, toplumsaldır. Torpili besleyen biziz; eleştiriyi yükselten de yine biz. Eğer gerçekten adalet istiyorsak, liyakati savunuyorsak, bunu sadece başkaları için değil kendimiz için de istemek zorundayız.
Allah (c.c) Nisa suresi 58. ayette buyuruyor ki! “Şüphesiz Allah size emânetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adâletle hükmetmenizi emrediyor. Böylece Allah size ne güzel öğüt veriyor! Doğrusu Allah her şeyi hakkıyla işiten, kemâliyle görendir.”
Selam ve dua ile…
Ertuğrul Köse


