Ayet ayet düşünmek
Kumar bir oyun gibi görünse de o da nihayetinde uyuşturucu ve sarhoşluk verici bir alışkanlığın mahsulüdür. Hiç kimse bir kereliğine kumar oynamadığı gibi yine ihtiyacı olup ihtiyacı kadarını elde etmek için de kumar oynamaz.
Yazarımız Hüseyin Akın’ın Milli Gazetedeki köşesinde yazdığı “Ayet ayet düşünmek” yazısını önemine binaen burada paylaşıyoruz.
Maide Suresi 90-91. ayetler haram olan eylemlerin aynı zamanda habisliğini de aklımıza düşürerek bizi onlardan uzaklaştırmak ister: “Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar, fal okları şeytan işi iğrenç şeylerden ibarettir. Şüphesiz şeytan içki, kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz, değil mi?”
Bu ayetten öncelikle yukarıda yapılmaması istenen şeylerin ayetin geldiği zamana kadar Müslümanlar arasında yapılıyor olduğunu anlıyoruz. Emir ve yasakları kavrayacak makul bir süre geçtikten sonra bu bilinçsiz alışkanlıkların bilinçli tutuma dönüşmesi isteniyor. İman eden insanların eylemlerinde geçmişe ait tortuların bulunması gayet tabiidir. İslam örf niteliğinde olan şeyleri maruf addedip İslam öncesi ve sonrasına bakılmaksızın müspet davranış ve tutumlar kategorisine dâhil eder. Aynı şekilde fıtratın tefrik edip kötülüğünü onayladığı şeylerle, vahyin kötü olduğunu tescil ettiği şeyler arasında bir tenakuz yoktur.
Ayette “hamr” olarak geçen içkinin mahrecinde “örtmek” illeti vardır. Yani içildiği zaman aklı örtmek gibi bir arıza doğuruyorsa o şey ismi ne olursa olsun hamr kategorisine dâhildir ve haramdır. Az ya da çok olması bu hükmü değiştirmez. Burada tekil bir eyleme değil bir tutum değişikliğine vurgu vardır. İnsanlar neden içki içerler? İçerken aldıkları haz mı yoksa içtikten sonra içinde bulundukları durumun neşesi mi? İkincisi olmaya daha yakındır. Zira insan uyanık olmanın ağırlığını taşıyamadığı zaman aklının ve idrakinin üstünü örtmenin bir çare olacağını sanır. İçki içmek insanın sorumluluğunda olduğu korunması gereken beş şeyden birine, yani akla karşı saldırıda bulunmaktır. İnsanın aklı kendisine yaklaşan saldırı tehditlerine karşı kendisini koruma yetisine sahiptir. Akıl bir saldırıya maruz kaldığı zaman onu kendisinden başka koruyacak yoktur. Zaten buna gerek de yoktur. Akıl vahyin yaşanılır kılınma mekanizmasıdır. İnsan ontolojisiyle küfür ve şirkten sonra direkt ilişkili olan haram içkidir. Çünkü kendisini diğer varlıklardan farklı ve ayrıcalıklı kılan cevherin (akıl) varlığına onu âtıl ve hükümsüz kılmak suretiyle isyan etmektedir.
Kumar bir oyun gibi görünse de o da nihayetinde uyuşturucu ve sarhoşluk verici bir alışkanlığın mahsulüdür. Hiç kimse bir kereliğine kumar oynamadığı gibi yine ihtiyacı olup ihtiyacı kadarını elde etmek için de kumar oynamaz. Yenmek ve yenilmek ihtirası ve kumarın şehvetini artıran unsurlardır sadece. Yenmeyi tadıp kenara çekilen veya yenilmekten gına gelip bir daha kumar ortamlarına yaklaşmayan kimse yoktur. Yenmenin sonrası daha fazla yenmek, yenilmenin sonrası “belki bu sefer yenerim” duygusudur. Kumarı bırakmak alkolü bırakmaktan daha kolay bir alışkanlık değildir. Kişinin sadece haysiyetini ve şerefini üç paralık etmez aynı zamanda emeğiyle geçinebileceğine dair muhakeme yürütme yeteneğini de dumura uğratır. Kumar oynamak oyun ve eğlence olan dünya hayatında bu gerçeğe kulak tıkayıp oyunu görmek varken oyuna gelmektir.
Dikili taşlardan maksat Arapların, üzerinde putlar adına kurban kesmek için Kâbe’nin etrafına diktikleri taşlardır. Nasıl o taşlara tapmak haram ise taşlar adına kurban kesmek de haram kılınmıştır. Bu kesilen hayvanın eti de doğal olarak haram sayılır. Bu yasaklamanın da mantığına inecek olursak şirk koşmaktan mütevellit aklı kullanmama rezaleti vardır. Dikili taşlara tazim cahiliye devrine ait şirk kültürünün bir kalıntısıdır. İslam’la aydınlanmış kişiler aynı zamanda sahih akılla da tanışacakları için bu kalıntı ve tortulardan kafalarını ve kalplerini temizlemeleri gerekir. Nasıl şarap fıçılarını içki yasağı ile devirmişlerse aynı şekilde bu dikili taşları da alelade taş muamelesine tabi tutmaları gerekir.
Fal okları, yine cahiliye kalıntısı olmak üzere her dönem güncellenerek devam eden bir alışkanlık ve aklî aymazlıktır. Her şeyden evvel İslami aydınlanmaya kavuşan kişi şunu çok iyi bilmelidir ki İslam anlayışında şans diye bir şey yoktur. Şans ve talih oyunlarından ya da falcılıktan medet uman kişi fena halde yanılgıdadır ve düşünme melekesini iptal etmiştir. “Ya çıkarsa”, “Belki çıkar”, “Size de çıkabilir” gibi insanın avunma mekanizmalarına hizmet eden yaklaşımların sonu illaki hüsrandır. Çıksa da çıkmasa da bu böyledir. En başta sizin iradenize ket vurulmakta ve makul çalışarak emekle bir şeylere sahip olma hakkınız elinizden alınmaktadır. Hem gaybı bilme cüretkârlığı hem aklı ve iradeyi devre dışı bırakma ahmaklığı hem de tevhit esasına aykırı olması hasebiyle falcılık ve şans oyunları bu ayetin çerçevesine girmektedir. Tabi bir itiyat ve alışkanlık ya da aklı hesap dışı bırakan bir yaşam biçimi haline getirildiği takdirde.