Kastamonu’nun Sessiz Şahidi: Hatun Sultan Türbesi’nde Asırlık Hüzün ve Asalet Bir Arada
Kırkçeşme Mahallesi’nde yükselen bu manevi miras, Candaroğulları ile Osmanlı’yı birleştiren zarif bir hanım sultanın yadigârıdır.

Kastamonu’nun tarihi dokusunu yansıtan en nadide yapılarından biri olan Hatun Sultan Türbesi, hem mimarisi hem de barındırdığı mezar taşlarıyla geçmişin ihtişamını bugüne taşıyor. Kırkçeşme Mahallesi’nde, Selçuk Sokak’ta mütevazı ama anlam yüklü duruşuyla dikkat çeken bu türbe, Osmanlı ve Candaroğulları hanedanlarını birleştiren Selçuk Hatun tarafından inşa ettirildi.
Bir Hanedanlar Köprüsü: Selçuk Hatun’un İzinde
Hatun Sultan Türbesi’nin mimari ve tarihi değeri kadar dikkat çeken bir diğer yönü de kimin tarafından ve kimler için yaptırıldığıdır. Türbe, Osmanlı Padişahı Çelebi Mehmed’in kızı, Candaroğlu İbrahim Bey’in eşi olan Selçuk Hatun tarafından, oğlu Yusuf Çelebi’nin hatırasına ithafen 840/1436 yılında inşa ettirilmiştir. Bu yapı, yalnızca bir aile türbesi değil; aynı zamanda iki büyük hanedanın bir araya gelişinin somut bir sembolüdür.
Moloz taşından yapılmış ve kubbeyle örtülmüş olan türbe, yüzyıllar boyunca çeşitli onarımlar geçirse de özgün karakterini korumayı başarmıştır. Türbenin kapısı üzerindeki kitabe ise bu eserin sahibini ve ruhunu açıkça ortaya koymaktadır:
“Bu türbe-i şerifin yapılmasını din ve dünyanın ismeti, Bâyezid Hân oğlu Sultan Mehmed Hân’ın kızı Hatun Sultan emretti. Allah onları dârü’s-selâmda daim eylesin.”
Sessiz Lahitler, Derin Hikâyeler
Yaklaşık 10×7,10 metre ölçülerinde dikdörtgen planlı olan türbede bulunan lahitler, Candaroğlu ailesinin acı ve gurur dolu tarihine sessizce tanıklık ediyor. Her biri özenle işlenmiş baş ve ayak şahideleriyle bu mezarlar, geçmişin zarafetini günümüze taşırken, ziyaretçilerine derin bir tefekkür alanı sunuyor.
• Türbenin en süslü lahdi, Selçuk Hatun’un oğlu Emir Yusuf Bey’e aittir. 845/1441 yılında vefat eden bu değerli şahsiyet için yazılan Farsça beyitte “bülbül-i behişt dilem” yani “gönül cennetinin bülbülü” ifadesi kullanılmıştır. Lahdin diğer yüzünde ise Âyete’l-Kürsî ve bir Farsça beyit yer almaktadır.
• Yine türbede bulunan Paşa Melek Hanım, İbrahim Bey ve Selçuk Hatun’un kızıdır. 840/1436 yılında vefat eden bu hanımefendinin mezarı Farsça şiirlerle bezenmiştir.
• Orhan Bey, 833/1449 yılında vefat etmiş ve mezarı Farsça beyitlerle süslenmiştir.
• Sitti Nefise Hanım, Murat Bey’in kızı ve İbrahim Bey’in torunu olup 898/1492 yılında vefat etmiştir.
• 864/1442 yılında vefat eden Hafese Hatun’un lahdi de zarif şiirlerle işlenmiştir.
Bir Çocuğun Sessizliği ve Bir Âlimin Hürmeti
Türbedeki en hüzünlü köşe, baş şahidesinde “ma’sûme” yazan ve kime ait olduğu kesin olarak bilinmeyen küçük bir kız çocuğunun lahdidir. Zamanın yıprattığı kûfî yazılar, o masum ruhun sessizliğini daha da derinleştiriyor.
Türbenin sol köşesinde ise dikkat çekici bir başka lahit yer alır: 864/1442 yılında vefat eden Lütfullah oğlu Mehmed’e ait bu mezar, burmalı kavukla süslenmiştir. Aileden olmayan bu âlimin, Candaroğlu ailesinin türbesine defnedilmesi; hanedanın ilme verdiği değerin somut bir göstergesidir. Bu anlamlı detay, Kastamonu’nun sadece siyasi değil aynı zamanda entelektüel bir merkez olduğunun da altını çizer.
Kastamonu’da Tarih Solumak İsteyenlere Davet
Hatun Sultan Türbesi, yalnızca bir mezar anıtı değil; aynı zamanda Osmanlı-Candaroğlu ilişkilerinin, Anadolu Türk-İslam mimarisinin, Farsça edebi süslemelerin ve kadim bir aile tarihinin birleşim noktasıdır.
Bugün türbeyi ziyaret edenler, sadece taş yapılara değil; zamana, sevgiye, kayba ve ilme de şahitlik etmektedir. Kastamonu Haber ekibimiz, tarih tutkunlarını ve kültürel mirasa gönül veren herkesi bu türbenin sessiz ama derin anlatısını görmeye davet ediyor. Kırkçeşme Mahallesi’nin dar sokaklarından geçerken, bir zamanlar bir annenin oğluna olan sevgisiyle yükselttiği bu yapının önünde durmak, geçmişle bugünü kalpten birleştiren nadir anlardandır.