Gurbetçinin Güzü – Harman (Yaşanmış Efsane Köy Hikayeleri)
Makinadan çıkan ekini rüzgarın yardımıyla elekten geçirip yemlik ve unluk gibi ayırıyorlar. İçine karışan kaba ekin parçalarını da ayırıyorlar. Bu eleme esnasında tam kartpostallık resimler oluşuyor. Gözünüzde canlandırın. Ilgaz dağlarının uzantısı arkanızda. Çam ağaçlarıyla kaplı sıradağların oluşturduğu bir manzara. Elinde bir elekle ekin eleyen bir Anadolu kadını. Rüzgâr toz ve hafif saman parçalarını da ayırınca ince bir duman havası oluşturmuş. Ressamın elinden çıkmış bir tuval gibi.
GURBETÇİNİN GÜZÜ-HARMAN
Tarladan gelirken, traktör ile römorkun arasında, römorku traktöre bağlayan demir uzantının adı da kol. Römorkun kolunda ayakta gelen oldu. Yığının üstünde yatarak gelen oldu. Siz de artık biliyorsunuz. Benim yerim traktörün çamurluğunun üzerinde bulunan oturma yeri. O derece önemli bir konumdayım bu harman işleri için. Harmana geldik.
Daha öncesinde gördüğüm bir makine Ayangilin samanlığının ağzına kurulmuş. Baca gibi bir çıkışı var dik değil biraz kıvrık, o kısım kapıdan içeri bakıyor. Bizim meşhur fort traktör de sabah beri kayıptı çıktı ortaya. Meğer hiç dikkatimi çekmemiş olan şey buymuş. Her hatıramın başköşesinde bulunan traktör sabahtan beri harmandaymış. Biz imeceye gelenlerin traktörü ile gitmişiz tarlaya. Düşünün işe ne kadar kaptırmışım kendimi. Bir de ne iş yaptın ki havasında dalga geçiyorlar.
Traktörle patoz dedikleri makine birbirlerine bağlı. Uzun bir kemer gibi bir şey var kayış şeklinde traktörün arkasına eklenen bir parçayla patoza dönüş için güç ve hareket veriyor. Patoz da atılan ekinleri kıyıp buğday ve saman haline getiriyor. Bakın kolay, sistemi hemen çözdüm.
Demek ki doğru yerde iş bölümü yapılırsa ben işi başarabilirim. Bütün sorun beni yanlış bölge de görevlendirmeleri. O da çözülüyor birazdan. Artık dilden dile efsane gibi anlatılacak. İstanbul’dan gelip güz işlerini öğreten çocuğu dinleyecek Kırkçam’dan yukarı da yaşayanlar. Artık her şey mükemmel ilerliyor.
İlk deste yığını, önceden alınan bir yöntem sayesinde kolayca patozun önüne indirildi. Ben bile beklemiyordum bu çözümü. Halatları, urganları römorkun içine yatırıp desteleri üstüne atmışlar. Benim bilmediğim ama takdir ettiğim bir şeyle daha karşılaştım. Ağaç dallarını nasıl yaptılarsa bükerek yuvarlak hale getirmişler ve neredeyse halka halinde urganların içinden geçirilmesi için kullanıyorlar. Şimdilerde bu urganların yerini zincirler, ahşap halkaların yerini demir halkalar almış.
Ben urganlarla ekinler yolda dökülmesin diye bağladıklarını sanmıştım. Tabii ki dökülmesine karşı da faydası var ama harmana gelince samanlığın çandusu dedikleri ağacın uzantısına takıp traktör ileri hareket edince koca yığın hop kendiliğinden iniverdi.
Çandu kelimesi ilgimi cezbedince samanlığa şöyle teknik ve bilgili bir göz attım. Usta veya samanlığın sahibi sanırım fakirmiş. Çivi çakmadan yapmışlar. Bir biri üzerine binen çam ağaçları kertmek yani kanallar açılmak suretiyle bir birine öyle oturmuş ki, mükemmel bir tasarım olmuş.
Üzüldüm. Keşke paraları olsaydı da bu kadar uğraşmadan çiviyle çaksalardı. Aklımın bir köşesinde yeni bir soru oluşmaya başladı bir yandan haberiniz olsun.
Samanlığın incelemesi biterken yığın etrafında hareket başladı. Traktör çalışıp kükreyerek işbaşı alarmını verdi. Emmim biraz gaz koluyla uğraşarak patozun ideal çalışma ayarına getirdi. Bana sorsa biraz daha hız vermesi gerektiğini anlatırdım. Madem danışmadı kendisi bilir. İşi daha çabuk bitebilirdi. Zamanla öğrenecek benim bilgimin yüksekliğini.
Ben yine dirgenle başladım. Yığının üzerinden kenarlarından ekin destelerini patozun önüne dikilen kişinin yakınına itiyoruz. Böylece sürekli olarak patoza deste atan kişinin önünde ekin oluyor ve makine boşa çalışmadan bir akış sağlanıyor. Bu da iyi bir çözüm gibi. Bu patoz da baya becerikli. Samanı samanlığa adeta fırlatıyor, ekini de ayırıp alt kısımda ki borulardan ucuna takılan çuvala dolduruyor. Sanki ben yapmışım o derece mantıklı çalışıyor.
Burada bir iş bölümü var. Kadınlar ekin kısmı ile ilgileniyor. Çuvalın dolması ve değiştirilmesi. Ekinin çalkalanması. Bakın bu da görsel olarak harika. Sanırım deriden yapılan ve kasnağa gerdirilen bir tür elek var. Makinadan çıkan ekini rüzgarın yardımıyla elekten geçirip yemlik ve unluk gibi ayırıyorlar. İçine karışan kaba ekin parçalarını da ayırıyorlar. Bu eleme esnasında tam kartpostallık resimler oluşuyor. Gözünüzde canlandırın. Ilgaz dağlarının uzantısı arkanızda. Çam ağaçlarıyla kaplı sıradağların oluşturduğu bir manzara. Elinde bir elekle ekin eleyen bir Anadolu kadını. Rüzgâr toz ve hafif saman parçalarını da ayırınca ince bir duman havası oluşturmuş. Ressamın elinden çıkmış bir tuval gibi.
Biraz geriden bakınca patozun gücü ve rüzgârın da etkisiyle harmanın çalıştığımız kısmı toz içinde. Bir yerden sonrası nefes almak bile güçleşiyor. Sıcak ve işin temposu sizi hızlıca terletiyor ama sürprizler bununla bitmiyor. Terle teninize yapışıp kaşındıran, çoraplarınıza, lastiklerinizin içine dolan küçük saman tozları işkence gibi. Bu toz ve saman saldırısı nedeniyle patoza ekin atan sık sık değiştiriliyor. Bence en zor kısım kadınların işi. Çünkü neredeyse sürekli tozun içindeler.
En sık su molasını benim verdiğimi nasıl anladınız ki? Ben yeni görevimi buldum su ve molalardan sorumlu genel müdürüm. Su biterse ya da ısınırsa köyün çeşmesinden soğuk su dolduruyorum. Gidiş geliş epey sürdüğü için değil tabii ki. Zaten yorgun insanlar birde köye gidip gelmesin diye kendimi feda ediyorum işte.
Bir ara boşluk yakalayınca patozun önünü kaptım. Gelin eğlenceye. İşte hikâye şimdi yazılmaya başlıyor. Öyle dura dura ekin atmakla bu bir traktör deste biter mi? İki dakika da halledeyim de görsünler. Sabahtan beri şansızlıklar yüzünden kendimi gösterememiştim. Fırsat ayağıma geldi.
Önümde bekleyen ekinleri hızlıca patoza yığdım. Üst üste attım. Önümde ekin kalmadı. İşte çalışma ve başarı. Patozun sesinde bir değişiklik duyuyorum. Benim kulağıma şöyle fısıldıyor patoz” Oh be ilk defa doydum.” Patoz memnun, ben memnun. Sadece Yılmaz emmimin gelip tebrik etmesi kaldı. Başarım çok yüksekse belki Yahya emmim bile gelebilir.
Yılmaz amcam o muzip gülüşü ile geliyor. “Biraz az at ekini makine boğuluyor” dedi. Her zaman ki gibi gülerek ve kırmamaya azami dikkat eden tavrıyla. Meğer benim makinanın sevincinden sandığım sesler, makinenin kalp krizi geçirmesinin sesiymiş. Sende az hızlandır patozu dedim o zamanda ekinle saman mı karışıyormuş ne. Bir de kayış yerinden çıkıyormuş. Kayış atar dediği de buymuş. Acaba, bir işi verdiğiniz kişiye çok zorlama işi bırakır gider anlamında söylenen “üstüne gitme, şindi gayış atar” sözü buradan mı geliyor?
Allah’ım bu köyde bir terslik var. Bu kadar teknik bilgi olması garip. Kimse de diploma yok. Diplomayı bırak köyde okul yok. Çözümler, ayarlar hep teknik bilgi içeren konular ama bizim köyde herkes biliyor. Bizim diplomalar duvarda kaldı yine.
Yavaş ve sessiz bir hamleyle patoz görevini kimseye fark ettirmeden devrettim. Su ve dinlenme işlerinin tüm ağırlığını üzerime alıp gelen yığının bitmesini bekledim. Buyurun yeni bir sürpriz. Daha yığın biterken yeni bir traktör ekin geldi ve yeniden doldu orası. Bir hafiye gibi araştırdım. Bundan sonra bir araba daha var dediler sonra bitermiş. Neyse dayanabilirim sanırım.
(Devamı yakında…)