enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp

Bet Bereket Nedir (Neden Bet Bereket Kalmaz?)

Eskiden büyüklerimiz olumsuz, kuraklık, israf vb bir durumla karşılaştığımızda “Bet Bereket” kalmadı derlerdi. Bet Bereket kalmadı acaba ne demektir ve neden kaynaklanır?
Bereketsizlik, dibi delik kova gibidir. Yukarıdan ne kadar su doldurursanız doldurun deliklerden o sular boşalır. Acaba nedir o delikler? Sebepleri nelerdir? Sizler için araştırdık.

Bet Bereket Nedir (Neden Bet Bereket Kalmaz?)
14 Aralık 2021 08:00
A+
A-

Çoğu zaman orta yaş ve üzeri insanlarla konuştuğunuzda size “eskiden her şey azdı ama bereket vardı, şimdi her şey çok ama bereket yok” dediklerine şahit olmuşsunuzdur. Gerçekten de öyle değil mi? Sizin de hayatınızdan bereketin çekilip gittiği yönünde bir gözleminiz var mı?

Bir ailede veya toplumda Niçin bet bereket kalmaz? Neden bu deyim sık sık kullanılır?

İşte detaylar…

“Bet (i) bereket (i) kalmamak” deyimi “Bolluğun, verimliliğin kalmaması, sona ermesi” ve
“Çabuk tükenmek, bolluğun, verimliliğin kalmaması, kıtlaşmak, faydasını görememek” anlamlarında kullanılır.

Namazsızlık:

Namaz, dinimizin olmazsa olmazıdır. Yani namazsız bir müslüman, susuz balığa benzer. Namaz, Allah’ın cc emri, Peygamber Efendimiz’in sas sünneti, mezhep imamlarımızın da içtihat ve kıyasları ile farz-ı ayndır. Yani her müslümanın günde beş vakit namaz kılmaları gerekmektedir. Namaz kılmanın faydaları saymakla bitmez: Öncelikle namaz, insanı bütün kötülüklerden alıkor, Cehennem azabından korur, ruhi rahatlık sağlar, stressiz bir hayat sürmemizi sağlar, vakti iyi kullanmamızı sağlar, dünyevi hırs ve gereksiz ortamlardan alıkor, toplumla iç içe bir hayat sürmemizi sağlar, sosyalleştirir, toplum düzenine pozitif enerji sağlar…
Namazsızlık, bu erdemlerden uzaklaştırdığı için toplum, bereketsizleşir, erdemsizleşir.

Haram lokma:

Dinimiz helal lokma konusunda hassasiyetle durmuş, rızkını helal yollardan çalışarak kazanmayı ibadet saymıştır. O yüzdendir ki Allah’ın cc bütün Peygamberleri bir meslek edinmişler ve kendi el emeklerinin kazanımlarını yemişler, başkalarına yük olmamışlardır. Hak etmeden elde edilen mal, çalarak elde edilen mal, şans oyunları, fal oklarından elde edilen mal, faizden elde edilen mal, at yarışları, horoz dövüşleri gibi bahis oyunlarından elde edilen mal, spor toto, spor loto gibi emek harcamadan, başkalarının birikimlerini şans usulü ile bazılarının aldığı, şansa dayalı oyunlardan elde edilen mal, kumardan elde edilen mal, hepsi haksız kazanç ve dinimizin ısrarla üzerinde durduğu haramlardandır. Harama alışan vücut sürekli daha fazlasını ister. Harama alışan dil, yalan söyler. Harama giden ayak, helale, hayra gitmez. Harama alışan beden, çalışmadan kazanmanın hesabını yapar. Beden tembel olur. İsrafı çok olur. Haramzade toplumlarda halkın bir birine tahammülü olmaz. Toplumda bir birine güven olmaz, vefa olmaz.
Dolayısıyla toplum bereketsiz, erdemsiz ve faziletsiz bir topluma dönüşür.

Şükürsüzlük:

Dinimizin birinci kaynağı ve biz Müslümanların kullanma klavuzu olan kitabımız Kur’an-ı Kerim’in ilk suresi Fatiha, Allah’a cc hamdederek başlar. Biz insanlar nefes alamazsak, veya aldığımız nefesi veremezsek ölürüz. İşte o yüzdendir ki arifler “Mü’min her nefesinde iki kez şükretmeli” derler. Bugüne kadarki helak olan kavimler hep şükürsüzlüklerinden dolayı helak olmuşlardır. Ayağı olanın topala göre, topalın köre göre, körün sağıra göre, sağırın kanser hastasına göre şükredeceği bir hali muhakkak vardır. Zira atalarımız “beterin beteri var” demişlerdir. En büyük şükretmemiz gereken nimetlerin başında sağlık nimeti, iman nimeti, vatan nimeti gelir. Şükürsüz bir bireyin gözü yükseklerde olur. Elde edemezse illegal yollardan elde etmeye çalışır. Şükürsüzlük hastalığı bir veba gibi yayılır ve toplum kangren olur.
Şükürsüzlük hastalığına yakalanmış bir toplum iflah olmaz. Edepsiz, bereketsiz, erdemsiz bir topluma dönüşür.

Batılla iştigal:

Cenab- Allah cc bizim bir yanımızın dünyaya, bir yanımızın da ahirete meyyal olduğumuzu buyurur. Yani her insan bir ahiret yolcusu adayıdır. Peygamber Efendimiz sas “dünya ahiretin tarlasıdır” buyurur. Tarlaya arpa ekip, buğday bekleyemediğimiz gibi, bu dünyada kötülük yapıp, ahirette mükafat bekleyemeyiz. Dünyaya ayak basıp akıl baliğ olduktan sonra son nefesimize kadarki her sözümüzden, her eylemimizden, hatta her niyetimizden bile sorumluyuz. İşlediğimiz iyiliklerimizin mükafatını, kötülüklerimizin de cezasını göreceğiz. Hal böyle olunca her anımıza dikkat edeceğiz ve zamanımızın hiçbir kısmını Allah’ın cc istemediği batıl yollarda geçirmeyeceğiz.
Şuurlu bir toplumun bireylerinin, kahvehane köşelerinde, kumarhane ve bahis mekanlarında, alkollü içki mekanlarında, dünya ve ahiretimize faydası olmayan spor müsabakalarında, kendini ilgilendirmeyen ve kendine faydası olmayan hiçbir ortamda miskin miskin pinekleyecek vakti olmaz. Zira sen Hakk ile meşgul olmazsan, batıl seni istila eder.
Batılla iştigal boyutu, bireysellikten toplumsal boyuta ulaşırsa toplum hepten faziletsizleşir, bereketsizleşir, erdemsizleşir. Allah da cc böyle bir topluma hatalarından dönmedikleri müddetçe hidayet vermez.

Dertsizlik:

Müslüman olarak derdimiz, kulluk görevlerimi nasıl aksatmadan yerine getirebilirim, rızkımı helal yollardan nasıl temin edebilirim, başkasına muhtaç olmadan nasıl, alan el değil de veren el olabilirim, başkalarına nasıl faydalı olabilirim, faize, zinaya, içkiye, kumara, bankaya, kredi kartına bulaşmadan nasıl hayatımı devam ettirebilirim, evlatlarıma nasıl İslami terbiye ve eğitim verebilirim, onları İslami dairede nasıl yetiştirebilirim, ebeveynime nasıl hizmet edebilirim, eşimin hakkını nasıl gözetebilirim, komşularımla ilişkilerimi nasıl Ensar-Muhacir seviyesinde tutabilirim, ulul-emr hilafet makamını nasıl tesis edebilirim, ulul-emr’e nasıl itaat edebilirim, bir haksızlık gördüğümde nasıl susmayabilirim, malayani işlerden nasıl uzak durabilirim, Cihanşümul İslam Devletinin tesisi ve devamı için ne yapabilirim, işlediğim her bir günah karşısında Cehennem ateşine nasıl dayanabilirim olmalı.
Bu dertleri dert edinmeyen bir topluluk zaten yaşarken ölmüş, dış güçlerin ekonomi, eğitim, savunma, örf adet istilasına uğramış demektir.

Besmelesizlik:

Dinimizin ilkelerinden biri de “her işe besmele ile başla, besmele çekilmeyecek işi de yapma” dır. Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in ilk ayetidir besmele. Kur’an-ı Kerim’de 114 yerde geçer. “Rahman ve Rahim olan Allah’ın cc adıyla” demektir. Dört kelimedir ve muhafaza için okunduğunda önden, arkadan, sağdan ve soldan gelecek tehlikelere kalkandır biiznillah. Evimize, işyerimize girerken, bir işe başlarken, otururken, kalkarken, yatağa girerken, yataktan kalkarken, arabaya binerken, arabadan inerken, abdeste, namaza, gusüle, teyemmüme başlarken, bağda bahçede çalışırken velhasıl her işimize besmele ile başlanmalı ki sonu hep hayırlı olsun. Besmele çekilmeyen her işin sonu nakıs olur. Şeytan müslümana besmele çektirmemek için elinden geleni yapar. Çünkü besmele çekilen yerde, şeytan aleyillane barınamaz.

Besmeleli her iş bereketli olur. Besmelesiz hiç bir iş rastına gitmez, sonu ebter olur.
İnsanları besmelesizliğe iten en önemli etkenlerin başında, o İbadeti veya günahını küçümsemek, küçük günah diye önemsememek gelir. Besmelenin önemini idrak edemeyen bir müslüman yavaş yavaş diğer ibadetlerden de taviz vermeye başlar. Sonuç; besmelesiz birey, besmelesiz toplum, erdemsiz, faziletsiz halk yığını.

Duasızlık:

Müslümanın dili dualı olur. “Dua edin duanıza icabet edeyim” buyuruyor Cenab-ı Allah cc. Duadan maksat hayır duadır. Yapılan bir iyiliğe karşı nasıl teşekkür ediliyorsa, verilen bunca nimetlere de dua ederek Allah’a cc hamdetmeliyiz. Duada ısrarcı olunmalı ve meşru olan her türlü ihtiyacımızı ellerimizi açıp, yalvarıp yakarıp O’ndan istemeliyiz. Duam kabul edilmedi diye düşünmemek lazım. Zira belki karşılığı ahirette verilecek veya o duanın gerçekleşmesi belki de senin hayrına değil. Doğrusunu Allah cc bilir. Dua etmeyen, isteğini Allah’a cc arzetmeyen küstah ve ukala olur. Kul Rabbına dua eder bir şey isterse Allah cc ondan hoşnut olur. Kulum benim büyüklüğümü, azametimi bildi/hatırladı diye o kulundan memnun olur. Özellikle anne-babamızın, yolcunun, misafirin, mazlumun, yetimin dualarına mazhar olunmaya çalışılmalı. Evlatlarımıza da kesinlikle beddua etmemeliyiz. Çünkü ebeveynin duası/bedduası çok çabuk kabul edilen dualar arasındadır.
Hem kendimiz dua edelim, hem de birinin bedduasına muhatap olmamaya gayet edelim. Duasız bir toplum da iflah olmaz.

Önceliklerin değişmesi:

Müslüman olarak önceliklerimiz; bize verilen emanetlerin/nimetlerin korunması/muhafazası konusunda son derece duyarlı olmamız gerekmektedir. Bize verilen bu emanetlerin başında da can/sağlık emanetinin korunması, Kalu Bela’da söz verdiğimiz kulluk emanetinin korunması, evlat nimeti, vatan nimeti, aile nimeti, komşu nimeti, sahibi olduğumuz dünyalık nimeti üzerine düşmemiz gereken önceliklerimiz arasında. Bunların içerisinde de dinimizi inandığınmız gibi yaşabilecek bit ortamın oluşturulması veya böyle bir ortam varsa devamı için çaba sarfetmek, bayrağımızın dalgalandığı, bağımsız, başkalarının iç işlerimize müdahale edemediği vatanımızın müdafaası en birinci önceliğimiz olmalıdır.
İçinde bulunduğumuz vakit namazını kılmamışsak, can tehlikesi dışında o vaktin namazını kılmaktan daha öncelikli bir işimiz olamaz.
Başkasının yanında çalışan bir işçi veya memursak, iş saatine ve kurallarına uymamız, işverenin ve amirimizin haklarına riayet etmemiz öncelikli olarak yapmamız gerekenlerdir.
Amir veya işverensek, emrimiz altında çalışan memur ve işçilerimizin haklarını korumak önceliğimizdir.

Anne babamızın hakkını, hocamızın hakkını, işverenimizin hakkını, eşlerimizin haklarını, çocuklarımızın haklarını, vatanımızın, milletimizin hakkını, ulul-emr yöneticilerimizin haklarını, yönetici isek halkımızın haklarını muhafaza etmek öncelikli görevlerimiz arasındadır.
Önceliğini kaybetmiş, bireysel olarak sadece kendi çıkar ve menfaatlerini düşünerek hareket eden bir toplumdan Allah cc bereketi, erdemi, fazileti vermez. Bu hasletlerden mahrum bir toplum da ilelebet ayakta duramaz.

Selamı terketmek:

Selam vermek, “selamette ol, benden sana zarar gelmez” demektir. Dinimiz selam verip selam almayı ibadet saymış, selamı yaymamızı emir buyurmuştur. Selam veren ile selamı alan arasında bir muhabbet oluşur, aralarında ufak tefek kırgınlıklar varsa giderilir, bir ülfet meydana gelir. Önce selam, sonra kelam kaidesince, karşılaşıldığında önce selam verilir, daha sonra hal hatır edilir, muhabbete devam edilir. Güler yüzün bile sadaka kabul edildiği dinimizde, zahmetsiz, masrafsız sevap elde edilebilecek selam alıp verme gibi, güler yüzlü olmak gibi, komşunun, ahbabının halini hatırını sormak gibi birçok sevap kazanma yolları vardır. Selamın yaygınlaştığı bir toplumda huzur olur, güven olur, istikrar olur, saygı, sevgi olur.
Selamın ihmal edildiği bir topluma fitne çabuk girer. Saygı sevgi olmaz. Fertlerinin birbirine saygısı, güveni olmayan toplumlar da maalesef uzun soluklu olmazlar.

Çözümü yanlış yerde arama:

Bir yitiğimiz olduğu zaman onu doğal olarak kaybettiğimiz yerde ararız. Hem fert hem toplum olarak başımıza gelen bir felaket ve musibet bireysel veya toplum olarak işlediğimiz günahların sonucudur. O hataya pişmanlık duyup, acziyetimizi bildairip tövbe ve istiğfar ederek Cenab-ı Allah’tan cc af dileyerek aynı hataları tekrar yapmamaya hem fert, hem toplum olarak gayet etmemiz gerekiyor.
Aksi halde hep Allah’ın cc yasakladığı işleri yapmaya devam eder, hem de başımıza gelen felaketler karşısında şikayetlenirsek; kaybettiğimiz önemli bir şeyi aramadan sormadan bulamadık diye çırpınmamıza benzer.
Kulluk görevlerimizi ihmal ediyorsak, namazı vaktinde kılmıyorsak, zinayı kanunla suç olmaktan çıkarıp yaygınlaştırmışsak, Allah’ın cc lanetlediği hınzır etini yasa ile kasaplık et starüsüne sokmuşsak, milli eğitim adı altında milleti cahilleştirmişsek, kumarı millileştirmişsek, haramlardan alınan vergileri kutsamışsak, toplumun neredeyse tamamına yakını direk veya indirek Allah’ın cc yasakladığı faizle iç içe ise, kredi kartı kullanımı yaygınlaşmış ise, toplum bireylerinin bir birine güveni kalmamış ve herkes bir birine fütursuzca yalan söyleyebiliyorsa, inanç bağlamında bilgi var ama şuur yoksa, bu olumsuzlukların giderilmesi için özümüze dönmeli ve Allah’ın cc emrettiği gibi bir hayat sürmeliyiz.
Yoksa hem bu olumsuzluklardan şikayetlenip, hem de özüne dönmemek bir toplumun kendi kendini intiharı demektir.
Çünkü Allah cc adildir ve bu dünyada yaptıklarımızın karşılığını ahirette eksiksiz verecektir. Arpa eken birinin buğday elde edemeyeceği gibi günah işleyip de pişman olup tövbe etmeden ölenler de ahirette ceza yerine mükafat alamayacaklardır. Bireysel olarak yapılan hataların düzeltilmesi daha kolaydır. Ama toplum ve devlet tarafından ısrarla yapılan isyanlar, toplumun helak edilmesine sebeptir.
Akıllı olmak günah işlememeyi, işlendiyse bile arkasından hemen pişmanlık duyup tövbe etmeyi gerektirir.

Bekir Aydın
İlahiyatçı Yazar

Yorumlar
  1. Şerife dedi ki:

    “Bet Bereket Kalmadı” deyimini çok güzel yazmışsınız. Kaleminize ve elinize sağlık…