enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp

“İYON EKONOMİSİ” TÜRKİYE MODELİ OLABİLİR Mİ?

“İYON EKONOMİSİ” TÜRKİYE MODELİ OLABİLİR Mİ?
16 Aralık 2021 14:29
A+
A-

Enflasyon ve kurdaki yükseliş ile ihracat ve istihdamdaki artışı “İyon Ekonomisi” olarak adlandıran Dr. M. Adil Salepçioğlu; “Rekabetçi kur ve enflasyonu ne kadar negatif görürsek, ihracatta ve dış ticaret dengesindeki olumlu gelişmeleri ve buna bağlı olarak istihdamdaki artışı, o kadar pozitif görebiliriz” diye konuştu. İstanbul Aydın Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Öğretim Üyesi Dr. M. Adil Salepçioğlu, Türkiye’nin içinde bulunduğu mevcut ekonomik durumu “İyon Ekonomisi” olarak adlandırdı. Enflasyon ve kurdaki gelişmeleri “negatif”, ihracat, istihdam, dış ticaret dengesi açısından gelişmeleri ise “pozitif” olarak değerlendiren Salepçioğlu, “Şahsen bu durumu, iyonik bağ ile bileşikler oluşturan iki atomun etkileşiminden hareketle ‘iyon
ekonomisi’ olarak adlandırıyorum” ifadelerini kullandı. Salepçioğlu; “Cari açığın düşürülmesi ve büyüme eksenini pozitif elektron, fiyat istikrarından nisbi uzaklaşma ve rekabetçi kur dalgalanmasını ise negatif elektron olarak değerlendirebiliriz. Bunun da Türkiye’nin geliştirmek istediği ekonomik modelin temel varsayımını oluşturduğunu öngörebiliriz”, diye konuştu.

“TCMB FAİZ KARARI VE ÜRETİM ODAKLI BÜYÜME”

Türkiye’nin büyüme ve hayat pahalılığı arasındaki çelişik durumdan kurtulup, uygun düzeyde bir enflasyon ve stabil bir kur yapısı için üretim odaklı bir ekonomik yapıya ivme kazandırılması gerektiğini kaydeden Salepçioğlu; “Son zamanlarda ihracattaki artış ve yılın her bir çeyreğinde gelen yüksek oranlı büyüme rakamları ile, rekabetçi kur veya diğer adıyla dalgalı kur uygulaması neticesinde, bir taraftan dış ticaret dengesinde olumlu etkiler ve cari açıkta görülen düşüş yanı sıra, kurdaki artışla ithal girdilerin ve özellikle üretimde ihtiyaç duyulan ham madde ve
yarı mamul madde fiyatlarında görülen artış, üretim tarafında ciddi bir üretici enflasyonuna neden olduğu görülmektedir. Bu durumun, aynı zamanda küresel olarak gerek gıda ve gerekse enerji fiyatlarında görülen artışlar doğrultusunda, ülkemizdeki fiyat artışlarına olan geçişkenliğiyle birlikte, beklenen enflasyon rakamlarımızı da yukarı yönlü etkilemesi kaçınılmaz olmaktadır”, diye konuşan Salepçioğlu; “Diğer bir deyişle Merkez Bankası’nın politika faizlerini bugüne kadar 500 baz puan düşürülerek, yüzde 1’e çekilmesi ve rekabetçi kur uygulamasıyla
birlikte, ihracatımızdaki artış ve yıl sonu itibariyle de sağlanacak büyüme rakamları, doğrudan üretim eksenli bir ekonomi politikasına geçildiğini net bir şekilde göstermektedir” dedi.

“ÜRETİM EKONOMİSİ VE ÜR-GE’YE AĞIRLIK VERMELİYİZ”

Üretim odaklı bir büyüme modelinin sonuç vermesi için de Ar-Ge’yi ihmal etmeksizin bir üretim geliştirme, yani ÜR-GE eksenli bir büyüme politikasının ortaya konulması önem arz etmektedir. ÜR-GE’ye dayalı bir büyüme modeli, diğer bir ifadeyle tam istihdam boyutuyla uygulanacak ekonomi politikaları, iktisadın temel teorileri kapsamında fiyat istikrarından da göreceli olarak uzaklaşılacağı anlamına gelecektir. Ancak, bu olumsuz gibi duran sonucun orta vadede istihdam artışının istenen seviyeye gelmesiyle birlikte fiyat istikrarı yönünde de olumlu sonuçlarını görmemiz mümkün olabilir”, dedi. Ara mal ithalatını ikame eden politikalarla beraber, ihracata dönük sanayileşme modeliyle de sağlanacak entegrasyonun gene bir tür ‘İyon Ekonomisi’ olarak değerlendiren Salepçioğlu, büyüme rakamlarındaki olumlu gelişmelerin ekonomiye teorik olarak 6 ilâ 8 ay içinde etki edeceğini ifade ederek, “Ancak bunun gerçek anlamda yapısal bir değişimle de desteklenmesi, inovasyona ve rekabete dayanan bir iş modeline evrilmesini de gerektirmektedir. Bunun sonuçlarının görülmesi için de 1-1,5 yıl gibi bir süreye ihtiyaç vardır. Zira genel anlamda ‘İyon Ekonomisi’ olarak ifade ettiğimiz, eksi ve artı taraflarıyla küresel ekonomi ile entegre, büyüme ve istihdama
dönük bir ulusal ekonomi, dengelerini sağladıktan sonra daha sıkı uygulanabilecek fiyat istikrarı ve enflasyonun aşağıya çekilmesini sağlacak politikalarla tüketici enflasyonu tarafında da optimum bir seviyeye kavuşabiliriz” diye konuştu.

“TÜRKİYE’NİN İSTİHDAMA İHTİYACI VAR”
Türkiye’nin pandemiden çıkış koşullarında istihdama ihtiyacı olduğunun altını çizen Salepçioğlu, “Her yıl yaklaşık 800 bin öğrenci üniversitelerimizden mezun oluyor. Gelen işsizlik rakamlarında iyileşme gözükse de istihdam oranı yüzde 42,2 olurken, işsiz sayısı 4 milyona yakın bir seyir izlemekte ve genç işsizlik oranı TÜİK verilerine göre yüzde 20.1 olarak görülüyor. Bu ise bizim özellikle sanayi alanındaki işsizliği ve genç işsiz sayısını düşürmemiz gerekliliğini ortaya koyuyor. Orta Vadeli Program çerçevesinde ve 3-4 yıllık periyotta yıllık ortalama 1 milyon 250 bin civarında
iş yaratılması gerektiği ortaya çıkıyor. Bu ise, öncelikle ifade ettiğimiz gibi, büyüme ve istihdam odaklı yeni ekonomik paradigma değişikliğinde ve ihracata dönük sanayileşme politikası kapsamında önceliğimizin ihracata dayalı rekabetçi bir üretim modelini uygulamaya almamız gerektiğini gösteriyor. Geleneksel sanayileşme modelini revize ederek, büyüme, inovasyon ve rekabetçi yeni bir üretim modeline ve rantabiliteye dayanan yeni ekonomi veya diğer bir deyişle dijital ekonomi sahalarında yatırım yapmamızı gerekli” değerlendirmelerinde bulundu.

“İHRACATIMIZIN YÜZDE 95’İ İMALAT SEKTÖRÜNDEN”

Salepçioğlu, şöyle devam etti: “En son ihracat rakamlarımıza baktığımızda, ihracatımızın yaklaşık yüzde 95’inin imalat sektörü kökenli ürün gamı olduğunu, ithalat rakamlarımızın içinde ise yüzde 80 civarında ara mamul mallara olan talebin olduğu görülüyor. İhracatta imalat ve sanayi ürünlerinin daha yeni teknolojilerle üretilebilmesi için üretim süreçlerimiz ve buna bağlı olarak teknolojik yatırımlara olan ihtiyacımız açık. Bir diğer
taraftan ara mamul mal ihtiyacımız kapsamında da bu sahalarda yerli üretimin teşvik edilmesi ve yarı mamul mal
bağımlılığımızın azaltılması da büyük bir önem arz etmektedir.
“ÖNCELİKLİ OLARAK NE YAPABİLİRİZ ?”
Bu durumda adım adım gerçekleştirilebilecek kısa vadeli düzenlemelere dikkat çeken Salepçioğlu;
“Yapılabileceklerin başında yüzde 25 oranında olan ‘mevzuat munzam karşılıklarının’ anlamlı bir orana çekilmesi ve oluşacak banka parasının enflasyonist etki yaratmaması için derhal bir düzenleme ile reeskont kredisi olarak imalat sektöründeki sanayicilerimize aktarılmasının önemli bir kaynak olacağını ifade etmemiz mümkün gözüküyor. Çünkü öncelikle Merkez Bankası’nın politika faizlerinde yapmış olduğu indirimlerin üreticinin finansal mailyetlerini de aşağıya çekecek şekilde sanayiye yansıtılabilmesi büyük önem taşıyor.”

“YATIRIMA YÖNELİK KAMU HARCAMALARINA VE YENİ BİR İŞ MODELİNE ÖNCELİK VERİLMELİ”

Salepçioğlu, bu noktada uygulanması gereken politikayı şöyle özetledi: “Ekonominin bütünü ile genel verimini doğrudan doğruya arttırmaya yaramayan kamu harcamalarının kısılarak, doğrudan “yatırım harcamalarına” yönelik ve bütünü ile ekonominin genel verimliliğini arttırmaya yarayan kamu harcamalarını içeren maliye politikalarına öncelik verilecek şekilde bir anlayış hayata geçirilmelidir. Ayrıca bunun sürdürülebilir olması için ise, belirttiğimiz gibi büyümenin inovasyon ve rekabetçi üstünlük yaratabileceğimiz bir üretim ve yönetişim modelini
orta vadede hayata geçirmemiz gerekiyor. Sürdürülebilir bir büyüme için, ekonomiklik ve verimliliğe dayanan ÜR-GE modellerinin desteklenmesi gerekmektedir”

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.