Korona Virüslü Günlerimiz
Bir yılı aşkın süredir korona ile yatıp korona ile kalkıyoruz. Çin’in Wuhan kentinde Aralık ayında başlayan ve bize 11 Mart 2020 tarihinde giriş yapan ve o gündür bugündür bir türlü gündemden düşmeyen virüs….
Pandemi, korona, covid-19, mutant, varyant, pcr testi, hijyen, maske, mesafe, kuşku, bağışıklık sistemi, panik, korku, bilim kurulu, aşı… vb. kelimelere kulaklarımız aşina oldu ve de ağzımızdan düşmez oldu..
Bu bir yıl nasıl geçti diye sorarsanız, bana göre tam bir kafa karışıklığı ile geçti.
* Bilgi kirliliği ile geçti..
* Acabalarla geçti..
* Kuşkularla geçti..
* Panikle geçti..
* Korkularla geçti..
* Kısaca kabus gibi geçti… Ve keşke bir rüya olsaydı.!
Hele ilk zamanlar hem bağışıklık sisteminizi güçlü tutun diyen uzmanlar bunun içinde uyku, düzenli ve doğru beslenmeyi önerip ardında milleti korkuya sevk edip bizleri uyutmadıklarını düşünemediler bir türlü..
Bilim kurulunda kaç kişi var tam bilmiyorum ama iyi bir sınav veremediler bence..
Hepsi kamera ve mikrofon bağımlısı olup çıktılar karşımıza.. Hepsi kendi görüşlerini, hepsi bana göre diye yorumlarını yapıp daha da paniklettiler hepimizi… İçlerinden bir basın sözcüsü seçip tek bir ağızdan konuşup birlik mesajı veremediler bir türlü… Sorumluluğu; İşlerine gelince kendilerine, işlerine gelmeyince iktidara atıverdiler maalesef..!
Bilim kurulu; virüse neyin yararlı olduğunu değil de neyin fayda etmeyeceğini iddia edip durdular.
Prof. Canan Karatay; kelle paça iyi gelir deyince hemen kesinlikle fayda etmez deyiverdiler. Birisi kekik deyince, birisi C vitamini deyince hemen bunların fayda etmeyeceğini elindeki televizyonları da kullanarak anlattılar ve red ettiler. Peki neyin fayda etmeyeceğini biliyorsunuz da neyin fayda edeceğini niçin bilmiyor bizim bilim kurulu üyelerimiz? Canan Karatay çıkıp şunu deseydi ” Maske, mesafeye gerek yok kelle paça için dese anlardım ama kuralları uyun yanında da kelle paça tüketirseniz rahat edersiniz dedi. Zaten kurallara uymayın diyen hiç çıkmadı gibi… Kurallara uyun ama şunu da yaparsanız rahat edersiniz diyenler oldu.
Hep aşıya odaklandık ama test için kullanılan kulak çöpüne benzeyen o çubuğun ne özelliği var ki biz üretemiyoruz veya üretmeye çalışmıyoruz? Pcr test kitinden çıkan sonucun doğruluk payı % 60, yani %40 yanlış demektir. Ve biz kitin bu sonucuna rağmen tüm ülkeyi kilitledik adeta..
Eskiden, eskiden derken bundan 1 yıl önce hastaneye gittiğimizde sıkıntı hissedildiğinde kan ve idrar testi ve birde röntgen veya emar istenir sonuç ne var ne yok ortaya çıkardı değil mi? Şimdi ise envai çeşit kan tahlilide versen, litreler dolusu idrar da versen, emar, ekg, röntgen, tomografi vb. ne verirsen ver korona var mı yok mu tespit edemiyor. İlla o pcr kitini ağzına burnuna sokacaklar ve güya sonuç alacaklar! Annem felç geçirdi. Uzun süre hastanede yattı ve hala evde tedavisi devam ediyor. Nöroloji servisinden fizik tedavi servisine taburcu edecekleri gün; tüm kan ve idrar tahlilleri yapıldı, röntgen, tomografi, ekg vb. ne varsa çektiler, tansiyon, şeker ölçüp her şey iyi görünüyor deyip taburculuğuna onay verdiler. Oradan fizik tedavi bölümüne geçiş yaptık. Sistemde ve dosyada her türlü tetkik ve sonuçlar olmasına ve tüm tahliller yeni yapılmasına rağmen pcr testi yapmak zorundayız deyip o çubuğu ağza ve burnuna soktular. Çok enteresan bir durumdu yani..! Sonuç negatif çıktı ama ilginç olan yıllardır teşhis için uygulanan tüm yöntemleri bir kenara bırakıp hatta inanmayıp kulak çöpüne benzeyen bir pcr kitine güven duymaları gerçekten de şaşırtıcıydı! Ve bunun doğruluk oranın % 60 olduğunun bilinmesine rağmen.. Hepimiz eskiden grip diye geçiştirdiğimiz ne kadar hastalıklarımız varsa artık korona korkusuyla söyleyemez olduk. Teste gitmek sıkıntı
O kiti ağza buruna sokunca daha da sıkıntı..
Birde test pozitif çıkınca sen istediğin kadar bağışıklık sistemin güçlü olsun diye bağır dur! Nasıl olacak onu anlatsana bana!
Pozitif çıkan biri eve hatta bir odaya kapanacak, eşi dostunu bırak birde çoluğu çocuğunu bile görmeyecek ve bu insanın bağışıklık sistemi güçlü olacak?
Adamı zaten bitirdiniz, cezaevine atsanız daha iyi olurdu.. Uyku yok, yeme içme yok, moral yok, sırtını sıvazlayan yok, ama bağışıklık sistemini güçlü tutacak.. Nasıl olacak bu?
Laf olsun torba dolsun yani…
Özellikle ilk 6-7 ay çok panik ve korkuyla geçti. Adeta; “Saldım çayıra Mevlam kayıra” yöntemiyle kim ne yapacağını bilemedi maalesef.. Her birimiz kendimize göre yöntemlerle bir şeyler bulmaya çalıştık.
Psikolojimiz çok bozuldu, işe gidemedik, hastamıza bakamadık, cenazeye katılamadık, evden çıkamadık, yasaklar, tedbirler derken bir yılı devirdik ama hala virüs illetinden kurtulamadık. Ve artık o ilk aylardaki panik ve korku gitti, bilim kurulunu dinleyende kalmayınca farklı yöntemlerle bu süreç atlatılmaya çalışılıyor ama ne olup olmadığı veya ne olacağı anlaşılmadı anlaşılamıyor da..
Virüsün başlangıç noktası Çin’den ilk zamanki haberler, görüntüler gelmiyor artık. Çin’de hayat normale döndü sanki.. İtalya kırılıyordu. Hatta öyle bir hava verildi ki; nerdeyse İtalya’da insan kalmayacaktı. İran bitmişti, Fransa perişandı, Brezilya yok olmak üzereydi, ABD çaresizdi…
Kısaca öyle bir korku verdiler ki hepimizi adeta esir ettiler. Affedersiniz de donunuzu çıkarıp maske yapın çok faydalı deseler yapacak kıvama getirdiler hepimizi..
Kafa karışıklıkları hala devam ediyor. Sadece insanlar biraz daha alıştı ve panik yapmıyor o kadar.
14 AY NASIL GEÇTİ
* ilk zamanlar maskeyi nasıl dağıtıp dağıtılmayacağının kargaşasıyla
* Test sayısı, vaka ve hasta sayısı tartışmalarıyla
* İyileşen ve ölen hasta sayılarıyla
* Açık havada maske takılıp takılmayacağı tartışmalarıyla
* Eldiven giyilip giyilmeyeceği meselesiyle
* Kime test yapılıp kime yapılmayacağı tartışmalarıyla
* Testi pozitif çıkanın ne yapacağı belirsizliğiyle
* Her Pozitif çıkan hastaya aynı muamelenin reva görülmesiyle
* Her pozitif çıkana aynı ilaç verilmesiyle
* Neyin yasak neyin serbest olduğu konusu hep kafa karıştırdı karıştırmaya da devam ediyor zaten.
Günlük tablonun bile sürekli değiştirilmek zorunda kalınması kafa karşıklığının en iyi örneklerinden biri olsa gerek..
Koronavirüsle yaşamaya kısmen alıştık ama ne dönüp dönmediğine bir türlü alışamadık. Her profesör kendine göre yorumluyor. Her profesörün görüşü ayrı ve buda kafa karışıklığı demek aslında..
Korona ile birlikte; uzaktan çalışma, uzaktan eğitim, uzaktan toplantı, e ticaret, kolonya, maske ve aktar ürünleri satışı da zirve yapmış oldu. Hayatımız; yeni bir evreye geçmiş oldu. Bugüne ayak uyduramayanlar sisteme boyun eğmek zorunda kalacak veya hep birlikte kalacağız. Artık online yani digital dönem resmen başlamış oldu. Geleceğimizi, siyasi, ticari, teknolojik, eğitim, sağlık vb. alanlar da bugün ortaya çıkan gerçeklere göre planlamak ve önlem almak şart oldu.
13-14 ay olmasına rağmen maske- mesafe- ve hijyen dışında hiç bir şey net değil.. Kapitalist düzen bu işe de el atmış oldu. Korona için el temizliğini öneren profesörler gargara yapın diyen profesörle alay ediyor ve aşağılıyor nedense! Eldeki virüs kolonya, dezenfektan, bin bir çeşit el sabunuyla yıkayınca gidiyor ama ağızdaki veya burundaki virüs bol tuzlu, sirkeli, kekikli vb. suyla gargara yapınca gitmiyormuş ne hikmetse..!
İnanın el için kullandıklarımızı ağız ve burun içinde kullanabilseydik bol bol tavsiye ederlerdi o zaman! Ana akım tv’lere bakın son bir yıldır hangi reklamlar dönmeye başladı anlarsınız zaten. Eğer Canan Karatay kelle paça yerine ilaç firmaların bir ilacını önerseydi dikkate alınmaz mıydı acaba?
Dikkat edin kapitalist sisteme hizmet etmeyen ilaç vb. şeyleri öneren, virüsten korkmayın diyen doktorlar Tv’lere bile çıkarılmıyor. Neden acaba? Prof. Canan Karatay, Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu vb. alternatif tıpı öneren hiç bir doktor ekranlara çıkarılmıyor nedendir acaba? Bu durumu düşünmemiz gerekmiyor mu?
Hele ki sosyal medya var da bir çok profesörü oradan takip edip gerçek ve akla yatkın bilgilere ulaşabiliyoruz. Hele birde soru cevap yapan hocalarımız yok mu bayağı rahatlattılar bizleri.. hepsinden Allah razı olsun.
Birde alternatif tıpla ilgilenen hocalarımız var ya işte bunlar koronalı günlerin görünmez kahramanları oldular. Hep arka planda kaldılar, reklam ve gösteriş yapmadılar ama gereğini yaptılar… Neydi o gereği onu da bir başka yazıda ifade etmeye çalışacağım inşallah.
Bu duygu ve düşüncelerle Mübarek Ramazan ayının sağlık, sıhhat, huzur ve mutluluk içinde geçmesini ve şu musibetten kurtulmamıza, birlik ve beraberliğimize ve sonunda da affımıza vesile olmasını yüce Mevladan niyaz ediyorum.
Selam ve dua ile…
Kaynak: Kastamonu Haber Merkezi