enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp

Mehmet Reis’in Derdi Ne

Milli Gazete’deki ilk yıllarımda hedefim hemşehrimiz olan Mehmet Reis beyle tanışmaktı. Kastamonu için hazırladığımız ilaveyi de bahane ederek randevu alarak ziyaretine gittik.

Mehmet Reis’in Derdi Ne
21 Mart 2021 06:48 | Son Güncellenme: 29 Mart 2021 13:59
A+
A-

Bekleme salonunda beklerken medya panosu dikkatimi çekince oraya odaklandım. Panoda Reis gıda ve Mehmet Reis ile ilgili geçmişte yapılan haber ve röportajlar kesitler vardı. Hepsine bakmaya ve okumaya çalışsam da yıllar önce Mehmet bey ile yapılan bir röportaj çok dikkatimi çekmişti. Haberin başlığında “BEN HİÇ PATRON OLMADIM” yazıyordu. Allah, Allah dedim. Nasıl oluyor bu? Reis Gıda’nın patronu; “ben hiç patron olmadım” demiş. Bu çok ilginç geldi bana, çünkü bende hiç patron olmamıştım.

Neyse röportaj için Nedim abiyle beni içeri aldılar. Biz içeri girerken bizi karşılamak için ayağa kalkıp bize doğru gelmesi ve tebessümü çok farklı gelmişti bana.

Mehmet Reis'in Derdi Ne

Mehmet Reis’in Derdi Ne

Dernekçi arkadaşlar gidip ziyaret eder ve anlatırlardı ama ilk kez yakından görme şansı yakalamıştım Mehmet Reis beyi. Hoşbeş derken muhabbet koyuldu tabi, bir insanın derdi neyse sözü de o oluyor tabi.. Hani Mevlana’nın dediği gibi “Küpün içinde ne varsa o çıkar” sözü gerçekleşiyor ve Mehmet Bey’in derdi de, küpün içinde biriktirdikleri de tarımdı, nohuttu, pirinçti, fasulyeydi, buğdaydı… Aslında İstanbul Üniversitesi’nde Hukuk okumuş ama tarım onun bir evladı ve ailesi gibiydi sanki..

Konuştukça açılıyor, açıldıkça da dertleniyordu. Bende bu arada içimden ne ikram edecek diye geçiriyordum. Ama Mehmet bey oralı bile olmuyordu. Az bekledik uz bekledik ama “ ne içersiniz” diye ne gelen var ne giden.. Biraz sonra Mehmet beyin yanı başında bir duman çıkmaya başladı ve gözüme çarpıverdi. İlk etapta acaba sigara mı yaktı diye düşündüm ve biraz şaşırdım da.. Ama bildiğim kadarıyla sigara da içmiyordu.
Biraz sonra dumanlar daha da çoğaldı ve Mehmet bey aşağı eğilip kalkmaya başladı. Merakım da iyice artmıştı ki çay bardaklarını masasının üzerine dizmeye, kaşıklarını tıkırtmaya başlamıştı ama bende biraz daha şaşırmaya başlamıştım. Ne yapıyordu acaba? Heyecan biraz daha devam etse de, Mehmet bey aşağı eğilip çaydanlıkla yukarı doğrulunca işin rengi ortaya çıkıvermişti. Çayımızı kendi demlemişti.. Doldurdu ve ikram etti, farklı bir lezzeti vardı çayın. Çayımı yudumlarken bekleme salonundaki o haber aklıma geldi birden. Ne yazıyordu o haberde peki; “BEN HİÇ PATRON OLMADIM” şimdi o haberin altı dolmuş ve “ya olduğun gibi görün veya göründüğün gibi ol” mesajı yerini oracıkta buluvermişti.

16 senedir ara sıra ziyaret ederim. Çayını mutlaka kendi demler ve ikram eder ama lezzeti hiç değişmez. Her ziyaretimizde masasının üstü tahıl ambarı gibidir. Arka tarafı tüm siyasi değerlerimizden aldığı bir plaket veya ödüllü bir resminin çerçeveleri bulunuyor. Misafiri de olsa işini takip eder, müşterisi demeyelim de iş ortağı geldiğinde içeri alır, dertleşir ve bekletmez. Çalışanları gelir bir şeyler danışır, yeni ürünler tencere de pişirilmiş tadı ve denemesi için Mehmet beye mutlaka gösterilip tadına baktırılıyor. Mehmet bey; hiç bir zaman para kazanma derdinde olmadı, ne zaman gitsem tarım konuşur, ziraat konuşur ve tohum konuşurdu. İnşaatın en revaçta olduğu dönemlerde dahi para kazanmak için onlarca işadamımızın hiçte anlamadığı halde inşaat yaptıklarına şahit oldum ama Mehmet beyden ben böyle bir şey ne duydum ne de gördüm. Onun bir derdi de Kastamonu idi..
İnebolu ve Taşköprü idi..
Siyez’di..
Sarımsaktı..
Pirinçti..
Bulgurdu
Nohuttu
Fasulyeydi…

7 ,8 yaşında çaycılık yapmaya başlamış. Balıkçılara poşet satmış ve takside çalışmış. Yanlış istihbarattan dolayı babamdan yediğim bir tokat beni adam etti diyor. Anadolu ve geçmişini hiç unutmuyor ve yaşatıyor, aileye çok önem veriyor. Odasında anne ve babasının birde Çanakkale’de şehit düşmüş ecdadın resimlerini her daim görmek mümkün. Her reklamı bir mesaj, her konuşması bir proje ama düşündüklerini gerçekleştirememenin üzüntüsü ve gamı sağlığına zarar veriyor gibi. Taşköprü sarımsağına büyük önem veriyor ve fabrika da açtı ama gerekli ilgiyi ve alakayı bir türlü görmedi. Yıllar önce bir festivale davet edilir. Bir ara sahneye anons edilir niçin mi? birine “plaket takdim etmek” için.. Eee tabi onca sanatçılar varken, onca güzeller varken, onca davul zurna ve tabela dernek başkanları varken Mehmet Reis’e değer vermekte neyin nesi?
O ne zaman aklımıza gelir? Her sene dernek ve festival davetiyeleri satarken veya Kastamonu günlerinde fuar alanına “Reis Gıda” standı açtırmak için gelir.
Başka türlü aklımıza gelmese de oluyor zaten..

Bir aile çocuğu hastanede tedavi görürken nasıl oluyorsa, ne düşünüyorsa Mehmet beyde “tarım politikaları tamamen ithalata yönelmişken aynen öyle düşünüyor ve öyle oluyor.”

Kastamonu’muz da böyle bir insan yetişmiş ve değerini bilmiyorsak, sanatçılara ve siyasilere verdiğimiz önemi üretim için dertlenen insanlara vermesek maalesef daha da çok göç verir köylerimiz boşalmaya devam eder. Ülkemizin tarım politikası yanlış veya doğru olabilir. Tunceli’de komünist bir belediye başkanı aynı politikalardan başarılı çalışmalara imza atıyorsa biz Kastamonu’lular da Mehmet Reis’in öncülüğünde tarih yazabilir ve tekrar özümüze dönebiliriz. Yeter ki “Mehmet Reis’i; plaket takdim edecek biri, yerel fuarlarda stant açacak biri, belediyelerin veya derneklerin davetiye satacağı biri, yöneticilerimizin de şuraya yardım ediver diyeceği biri” olarak değil de “Sarımsağın ömrünü nasıl uzatırız, buğdayı, kendiri, pirinci nasıl ekelim, nasıl tohum bankası kuralım, ziraat mühendislerini nasıl istihdam edebiliriz, göçü nasıl durdurabiliriz, % 65’i orman olan ağaçlarımızı nasıl koruyabiliriz, nasıl işleyebiliriz” diye sorduğumuzda, veya danıştığımızda “Kastamonu” tarımda marka olmakla kalmaz TARIMIN BAŞKENT’İ oluverir inşallah.!!!

Mehmet Reis'in Derdi Ne

Mehmet Reis’in Derdi Ne

1995 yılında Erbakan hocamız vekillik etmiş ama kibarca kabul etmemiş. Etseydi belki de efsane 54. hükümetin tarım bakanı olacaktı. Çünkü Erbakan hoca işi ehline vermeyi seviyordu.

İsterim ki sayın Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan kabine değişikliğinin konuşulduğu şu günlerde TARIM BAKANI olarak atasın da 2 yılda tarım nereye geliyormuş hep beraber görelim. İthalat mı yoksa ihracat mı artıyor bakalım. Saman mı ithal ediyoruz, yoksa Pirinç mi ihraç ediyoruz görelim?
Hodri meydan

Bakanlık olmasa Kastamonu tarımı için görev ve yetki verelim. Hep birlikte destek olalım 2 yıl sonra köylerimize nasıl geri dönüş oluyor, Taşköprü’de Çin mi yoksa Taşköprü Sarımsağı daha çok ekiliyor, İnebolu limanından Rusya’dan gemiler boş gidip dolu mu geliyor, yoksa dolu gidip boş mu geliyor hep birlikte görelim inşallah.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.