enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp

Kirmanın Dansı 2 (Efsane Köy Hikayeleri)

Belki de farklılıkları için sevdim ben köyü. Ruhu vardı köyde ki insanların. Yalın ve sade ama içten. Kitaplardan okuduğum sosyal bilgiler başka. Bu köyde yaşayarak canlı okuduklarım bambaşkaydı.

Kirmanın Dansı 2 (Efsane Köy Hikayeleri)
8 Mart 2023 13:22 | Son Güncellenme: 8 Mart 2023 13:24
A+
A-

Kirman nedir? Kirmanla ne yapılır? Çıkrık nedir? Yün çorap, Yaşanmış Köy Hikayeleri

Çıkrığın Kirmanla Dansı 1 (Efsane Köy Hikayeleri)

Kirman sözcüğü başka bir gizem demek. Neyse, Minnaz Hanım kirmanı getirdi. Bir uzun çubuk iki kısa az enli tahta parçası.

Bir birine oturacak şekilde şekillendirilmiş. Estetik olarak güzel. Üzerini de çakıyla filan süslemişler.

Ben sustum anneannem konuştu anlattı. Nasıl ip haline getirildiğini, nasıl inceltildiğini. Şiir gibi bir işlem bu. Bileğine doladığı yünleri büyük bir ustalıkla parmaklarında dolaştırıp kirmanın dönme hareketiyle ip haline getiriyor. Akan bir suyu izlemek gibi. Hele kirmanın dönüşü, hani eskiden topaç oynardık. Dönüşünü izlerdik. Kirman da ipe bağlı olarak hava da dönüyor ve işini yapıyordu.

 

Peki, çıkrık varsa kirman neden var? İkisi de aynı işi yapıyor sonuçta.

Koca Minnaz o daha yoğun ve çok işler için dedi. Hem çıkrığı alıp elinde iş yapamazsın. Bak buna tarlaya giderken, yürürken veya her an bununla işlerinin arasında bir iş daha yaparsın. Bu sadece daha yavaş ve az iş yapar. Çıkrık daha fazla yünü ip yapar ama bazen iki kişi gerekir. Biri atölye biri fabrika gibi düşün dedi. Haklıydı, düşününce kafama yattı.

Bu ipleri ne yapıyorsun? Diye sordum. Bu kadar adam, torun torba çoraba bile yetmiyor a oğlum dedi.

 

Çorabı nasıl yuvarlak ördüğünü de öğrenmek istedim. Koca Minnaz bir genç kız gibi heyecan ve çeviklikle kalkıp bir torba getirdi

Ben iki şiş beklerken içinden beş altı şişe takılı bir yarım çorap çıktı. Başladı örmeye. Şişler el yapımı gibi duruyor. Hatırladığım kadarıyla 4 şiş sabit biri elinde gibi bir şekilde örüyordu. Ustalaşmış ellerini izlerken çok hoşuma gittiğini düşünmüştüm. Çoğunlukla bakmıyordu bile örgüye. Bir yandan anlatıyor biryandan kızlara komutlar yağdırıyor. Bir yandan örüyordu.

 

 

-Yorulmadın mı hiç anne dedim?

-İnsan sevdikleri için çalışırken yorulmaz oğul dedi.

-Bu kadar insan. Hepsini nasıl sevebildin dedim?

-Hepsi canımdan nasıl sevmem dedi.

Belki de bunun için sevdim ben köyü. Ruhu vardı köyde ki insanların. Yalın ve sade ama içten. Kitaplardan okuduğum sosyal bilgiler başka. Bu köyde yaşayarak canlı okuduklarım bambaşkaydı. Bir şey yemeyip şımarıklık yaptığım da etrafımda dönerlerdi. Ne yapalım sana, ne ister canın?

Fikriye ablama bir gün patates salatası yap demiştim de; sanki efendi dedem rahmetten kalkıp gelmiş, emir vermiş gibi koşup hemen yapmıştı. Sağ olsun pervane olurdu biz köye gidince.

Rahmetli Cemile halam, Hamza eniştem onlara inersek otobüsle gelince. Uyanır uyanmaz hazır ederlerdi koca bir tepsi kebabı.

Fark etmediğimiz ince ruhu sevmiştik demek ki köyümüzde. İnsana verilen değeri. Minnaz annem. Şahan dedem, Fikriye ablam, Yılmaz emmim, Akranlarım Dündar, İbrahim, Amca çocuklarım Mustafa, Ahmet, Dursun misafir kelimesini aynı harflerle yazardık hep kağıda. Sonraları öğrendim ki; kâğıda yazıldığı gibi yazılmazmış yüreğe. Kâğıt soğuk, yürekler sıcak olurmuş.  Yün çoraplar ayakları ısıtırken, sevgi tüm bedeni ısıtırmış.

 

Yüreklerimizin hep Anadolu da, Hep sıcak kalması dilerim.

Saygılarımla…

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.