enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp

Kastamonu’lu Alim, Mütefekkir ve Kurra Hafız Mehmet Feyzi Efendi Kimdir?

Mehmet Feyzi Efendi; Taşıyla, toprağıyla mübarektir bu Kastamonu. Mekke silsilesine bağlıdır. Buradan oraya yol vardır.” diyen Kastamonu’nun öz bağrında filizlenmiş, ulu bir çınar, yüce bir feyiz pınarıdır.

Kastamonu’lu Alim, Mütefekkir ve Kurra Hafız Mehmet Feyzi Efendi Kimdir?
8 Mart 2023 11:49 | Son Güncellenme: 8 Mart 2023 11:52
A+
A-

Mehmet Feyzi Efendi ne zaman vefat etti? Sultan Feyzi Hazretleri kimdir? Mehmet Feyzi kaç yaşında? Fevzi Efendi kimdir?

Kastamonulu Ünlüler

 Mehmet Feyzi (Pamukçu) Efendi; 1912’de Kastamonu’da doğdu. Babası İzzet Efendi, annesi Hâfize Ayşe Hanım’dır. Mahalle mektebindeki tahsilinden sonra Hâfız Ömer Aköz hocada hıfzını tamamladı ve kendisinden kıraat dersleri aldı. Ayrıca Hâfız Tevfik, Hâfız Abdurrahman ve Hoca Kâmil efendilerden, temel İslâmî ilimlerle ilgili dersler okudu. Askerlik görevi sebebiyle, İstanbul’da bulunduğu yıllarda, Hacı Hayrullah Efendi, Hüsrev Hoca ve Abdülhakim Arvâsî gibi âlimlerin tefsir ve hadis derslerine katıldı.

Askerliği süresince askerlere Kur’an öğretti, tâlim ve tecvid dersleri verdi. Askerlik görevi sebebiyle, İstanbul’da bulunduğu yıllarda, Hacı Hayrullah Efendi, Hüsrev Hoca ve Abdülhakim Arvâsî gibi âlimlerin tefsir ve hadis derslerine katıldı. Askerliği süresince askerlere Kur’an öğretti, tâlim ve tecvid dersleri verdi.

Anadolu’yu aydınlatanlar

Çok şükür bu mübarek topraklarda aziz insanlar hâlâ yaşamaktadırlar. Anadolu’nun her yanında bu maneviyat erlerini görmek ve onları ziyaret etmek, bunalan ruhlara hayat vermektedir. Vatan köşelerini, her gezişimde bu hakikati kalbimin her zerresiyle duymaktayım.

“Anadolu’yu aydınlatanlar” dün olduğu gibi bugün de aydınlatmaktadırlar. Ümidimiz ve inancımız odur ki, bu maneviyat kandilleri kıyamete kadar nurunu bu şehit topraklarından eksiltmeyeceklerdir.

“Muhabbete vesile olan her şey güzeldir.”

Yüzyılların sinesine yerleşen bu nur çırağları, bu İslâm milletinin karanlık yollarına ışık serpmektedirler. Bin yıl evvel Anadoluyu İslâm’a vatan yapan onlardı. Ulu gazilere yol gösteren onlardı. Geçtikleri yerleri mamurelerle donatan onlardı. Kurşun kubbeleri merdiven yaparak Hakka kanat açanlar onlardı. Nurdan minarelerle Allah’ın şanını ilân edenler onlardı. Onlar, erenler, ermişler, kendilerini Hakka vermişler, bu ülkenin tapusu oldular, yapısı oldular.

Uzun boylu, nuranî çehreli, ak sakallı ile Mehmed Feyzi Efendi Nur Risalelerine hizmet eden, Bediüzzaman’a gönül veren, ehl-i ilim ehl-i takva bir zattır.

Nur manzumesinde Ahmedler vardır. Mehmetler vardır, Sabriler vardır, Tahirler vardır. Feyziler vardır. Bu Feyzilerden birisi de Mehmed Feyzi’dir.

“Risale-i Nur ve Bediüzzaman hakkında Türk Hakiminin Millet Adına Verdiği Kararlar Ehl-i Vukuf Raporları ismi altında 1962 senesinde Avukat Bekir Berk’in neşrettiği kitabın ‘Kaziye-i Muhakeme Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’ başlığı altında verilen bir beraat kararında kimliği şöyle takdim ediliyordu.

“Kastamonu Müderris Atabey köyünden İzzet oğlu 1328 doğumlu 6.10.1943’den beri mevkuf, sabıkasız Mehmed Feyzi Pamukçu.” Bediüzzaman’la olan beraberliğinin hatıralarını mezkûr tarihin gecesinde geç saatlere kadar anlatmıştı. Bu notlara göre muhterem Mehmed Feyzi Pamukçu hatıralarını şöyle anlatmaya başlamıştı:

Beni nurlara celbeden 32. Söz olmuştu

“İlk defa 1937 senesinde İstanbul’da Kastamonulu bir adam ‘Kastamonu’ya bir hoca geldi’ diye Üstaddan bahsetmişti. Daha sonraları Kastamonu’ya geldikten bir sene kadar geçmişti ki, Üstadı tanımak şerefine erdim. Beni nurlara celbeden Otuz İkinci Söz olmuştu. Daha evvel Arapça bildiğim için Hizbü’n-Nuri’yi vermişti. Otuz İkinci Söz’ü okuduğum zaman yattığımda bir rüya görmüştüm. Büyük bir şose, hava ise sümbüli, alakaranlık. Kalabalık insanlar. Bu asrın vazifeli şahsiyeti geliyor. Ekin biçildiği zaman çıkan tırpan sesi işitiyorum. Hışırtı devam ediyordu. Daha sonraki senelerde Üstad’la beraber tevkif edilip Denizli’ye gittiğimiz zaman aynen o yolu orada gördüm. Nazif Çelebi’deki Üstad’ın abası rüyadaki aynı aba idi…

Üstadın bir kerametini gözlerimle gördüm

“Denizli hapishanesinde mahkeme gidip gelişlerimizi hatırladım. “İkişer kişi halinde kelepçe takarlardı. Her duruşmada çeşitli arkadaşlarla kelepçelenirdik. Bir gün beni Üstad’la bera- ber bağladılar. Mahkemeye gidiyorduk. Tam kabristanın yanından geçerken Üstad Fatiha diyerek okumaya başladı. Kelepçe, zincirli ve asma kilitliydi. Yan gözümle Üstad’a baktım. Fatihayı okuduktan sonra ellerini yüzüne sürdü. Elimiz beraber bağlı olduğu halde benim elim kalkmadı. Bunu Üstad’ın bir kerameti olarak bizzat müşahede ettim.

“Üstad, herkesi kendi mertebesine hizmete sevk ve idare ederdi”
“Üstad kinini medh ü sena ile, kimini takdirle, kimini de takbihle idare etmişti. İşte bu idarecilik bir kemal alâmetidir. Herkesi kendi mertebesinde idare ederdi.

“İkinci Cihan Harbinde İstanbul’da yedi ay kadar ihtiyat askerliği yaptım. Fatih’te bulunmuştuk. Terhis olduktan sonra orada kalmak istiyordum. Kardeşiniz Tahsin (Aydın) bana mektup yazmıştı. Üstad mektubun altına şu notu kaydetmişti:
“Feyzi kardaşım. İstanbul eski Said’i bilir. Yeni Said’in gardaşı Feyzi’yi aldatıp kendine çekmesin. Senin orada kalmana Risale-i Nur razı değil! ” Bu notu kırmızı kalemle, yeni bir uçla yazmıştı, kendi hattıydı. “Üstad Fevzi’yi Feyzi yapmıştı” “Üstad’la beraber bulunduğumuz yılların hatıraları hülasaten şöyledir: “Eskiden ismim Mehmet Fevzi idi. Üstad, ‘Mehmet Feyzi olsun’ dedi ve öyle oldu.

Üstad, dağda hastalanmıştı

“Bir gün dışarıdan bir kadın. ‘Hoca Efendi seni çağırıyor’ diye bana bildiriyordu. Uykudan kalkarak kapıya baktığımda kimsecikler yoktu. Hemen kalkıp evine gittim. Fakat evde kimsecikler yoktu. Arkadaşlarla dağa gitmiş. Ben de dağa gittim. Üstad beni görünce, Nereden çıktın sen?’ dedi. Ben de ‘Siz çağırtmışsınız’ dedim. ‘Hayır ben çağırtmadım, dedi. Dağda hastalanmıştı. Ata binerek eve getirdik. “Yolda atın üzerinde bile Risale tashih ederdi” “Mektupları ve risaleleri dağda veya evde tebyiz ederdim bazan da kendi ağzından yazardım.

Atla dağa giderken yolda bile boş durmazdı. Siyah bir atı vardı, hayvanın üzerinde eserleri tashih edeceği zaman dizginini tutmadığımız halde at kendiliğinden dururdu.
“Kırda namaz kılıyorduk. Namaz esnasında yanımıza iki camış, kömüş geldi. İki- üç metre kadar yaklaştılar. Ben korktum ve telaşlandım. Namazdan sonra Üstad bana: ‘Senin telaşın benim namazımı da teşviş etti’ dedi.”

Feyizlerden damlalar

“Münafıkların gözleri muslukludur; kandırmak için ağlarlar. Vaatleri boldur, çünkü yerine getirme niyetleri yoktur. Nifaktan halasın (kurtuluşun) çaresi, ihlás ve zikr-i kesir Allah-ı çok zikretmektir.” “Münafıklardan korkmamak lazım; sakınmak lazım.”

“Kur’ân bizi, kâfirlerle dost olmaktan men ediyor. Kâfirlerle dost olmak ha- ramdır.”

Küfür ve nifakla ilgili diğer sözleri

“Kur’ân irşâdı altında bir istikamet, bin kerâmetten daha üstündür.” “Müsbet düşünelim. müsbet söyleyelim. müsbet hareket edelim.” “Bizim vazifemiz, emrolunduğumuzu yapmaktır. ötesi bizim vazifemiz değildir. Herkes kendi mertebesini bilmeli ve kendi mertebesinde vazifesini yapmalıdır. Kapıcı müdürün; odacı şefin işine karışırsa, nizâm-ı âlem bozulur. İşte o zaman da kıyameti beklemeli!..”

Güzel ahlâkla ilgili diğer sözleri

“Kendi bildiğimize Kur’an’dan ve Hadis’ten mânâ çıkaramayız; onunla amel edemeyiz. Ancak ulemânın (müçtehit âlimlerin) kâide-i mukarreresi (yerleşik kuralları) altında mânâ istihrâc edip, ona göre amel etmeliyiz.” “İlim insanı bütün kötü şeylerden korur. Allah’ı bilen, O’ndan en çok kor- kandır. Allah’ı bilmeyen ise O’ndan ne korkacak?!”

“İlmin de kendine mahsus bir zevki vardır. İmâm-1 A’zâm Efendimiz: “Eğer sultanlar, bizim içinde bulunduğumuz, ilimden aldığımız zevki bir bilseler; üzerimize ordular gönderirler de elimizden alırlardı” diyor. Ama ne çâre!.. Anlayamadıkları için zevki başka yollarda arıyorlar!”

Çeşitli ilim dallarıyla ilgili diğer sözleri

“İlme, ulemâya hürmet edilmeye edilmeye bu hale geldik. İlimden, ulemâdan uzak kalanlara Allah Teâlâ şu belaları musallat eder:

a)-Başlarına bir zâlimi musallat eder b)- Adı bilinmedik hastalıklar verir c)- İşlerinde kesat (bereketsizlik) olur d)- En kötüsü ve en dehşetlisi de, şek üzere ölürler.” “Bir şeyi yerken şifa niyetiyle yemeli, şifa olur. İstemeye istemeye, zoraki yenirse zarar olur. Şâyet canı yemek istemiyorsa, bir şey söylemeden (sofradan) çekiliverir.”

“Elem neşrah leke sûresini oku. Gideni al. Normal uykunu uyu. Yalnız kalıp, derin derin düşünme. Hoşlandığın arkadaşlarınla sohbet et. Kendine bir meşgale bul. Çalış; vücûden yorul. Vücudun yorulunca, zihnin dinlenir.”

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.