Ehliyet ve Liyakat nedir ve nasıl olmalıdır?
Günümüzde sorun olarak karşımıza çıkan en temel kavramlar ehliyet ve liyakat kavramları. Aslında bu iki kelime birbirine çok yakın, aynı manaların zihnimizde canlanmasına sebep olan kelimeler. Kısaca tanımlamak gerekirse; Herhangi bir işin yapılması için o işte ehil olan kişiye işin teslim edilmesi manasına gelmektedir.
Ehliyet ve Liyakat : Bu şekilde tanımlandığında dahi bu yazının neden yazıldığına dair bir fikrin oluşması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü yaşadığımız sosyal çevrede, en yakın çevremizde meydana gelen sorunların kaynağı olarak en önemli sebeplerden birisi ehil olmayanların ya da bazı kimselerin üzerine vazife olmayan konularda ön plana çıkması ve ya çıkarılması olarak görebiliyoruz. Bu konu ile alakalı kısa bir hikâyeye değinmek istiyorum.
Zamanın birisinde bir Âlim Kuran’da her şeyin olduğuna dair bir mecliste muhabbet ediyormuş, ortamın havasını bozmak ve ya değiştirmek isteyen biriside oraya gelip Âlime şu şekilde bir soru yöneltmiş. Madem Kuran’da her şey var öyleyse söyleyiniz benim saatim bozuldu bu saatimin akıbeti ne olacak bununla alakalı bir bilgi mevcut mudur? Âlim gayet kendinden emin bir şekilde şu cevabı vermiş. Evet, sevgili kardeşim senin saatinin akıbetinin ne olacağı da Kuran’da mevcut şöyle ki;
Allah(c.c) Nisa Suresi 58.Ayeti Kerimede “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir.” buyuruyor.
Yani güzel kardeşim saatin bozulduysa saatini saatçiye teslim edeceksin, yani işi ehline emanet edeceksin. İşte bu noktada emanetlerin, devlet görevlerinin, belediyelerin vb. tüm kurumların ve bu kurumlarda çalışanların işinde ehil olan insanlar tarafından idare ediliyor olması büyük önem arz etmektedir. Tarih boyunca bu sorunlar yaşanmış ve şu an da ne yazık ki yaşanmaya devam etmektedir. Hak ve Adalet ölçüsünün sapması bu makamda olan kişi ve kurumların Hak ve Adalet noktasında ehil olmamasından kaynaklanmaktadır. Bunun neticesinde insanlarımız maddi ve manevi çöküntü ve bunalımlar yaşamaktadır. İntiharlar, ticari iflaslar vb. maddi ve manevi sıkıntıların sayısı gün geçtikçe artmaktadır.
Akraba, eş, dost devlet idaresinde ve ya devlet tasarrufunda belli başlı haklar elde ederken öte yandan vatandaş açlık sınırının altında hayata tutunmaya çalışmaktadır. Ekonomik noktada ehil olmayanların idarede söz sahibi olması vergideki adaletsizliğe sebep olmakta ve bir kısım insanımıza vergi ile zulmetmektedir. Oysa vergide adaletin sağlanması ve vatandaştan alınan bu vergilerin vatandaşa en pozitif noktada yansıtılması refah seviyesini bir hayli yükseltecektir ve açlık sınırı altında kıvranan vatandaşımız kredilerle uğraşmaktan kurtulup daha rahat bir yaşam sürdürecektir.
Eğitim kurumlarında söz ve yetki sahibi olan kişi ve kurumların gelecek nesiller yetiştirmede ne kadar zafiyet gösterdiği ve yetersiz kaldığı ne yazık ki su götürmez bir gerçektir, öncelikle tüm çevremiz üniversitelerle donatılmış ardından her yer işsiz üniversite mezunlarıyla dolmuştur. Köyden kente göç çok hızlı bir şekilde ilerlemiş ve tarımsal faaliyetler çok ciddi manada azalmıştır.
Bu konuda verilecek olan örneklerimiz ne yazık ki atmosferik düzeyde artırılabilir haldedir. Emanet; maddi ve ya manevi değerler taşıyan kullanıldıktan sonra ve ya sahip çıkıldıktan sonra zarar verilmemiş bir biçimde geri teslim edilmesi gerekli şeyler bütünüdür. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi bu emanet devlet idareleri ve her türlü makamlar olabilmektedir.
İşte bu sebeple ehil insanların buralarda söz sahibi olması toplumsal kalkınmanın ve refahın artması açısından hayati önem arz etmektedir. Bizlerde bu vesile ile işinde ehil olmayanları yol yakınken istifaya, devlet büyüklerimizi de belli başlı görevlere atamalar yaparken Ehliyet ve Liyakat kavramlarına bağlı kalmaya davet etmiş olalım. Tüm okuyucularımıza mutlu haftalar dilerim.