enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp

Cenaze Namazında Bir İmamın Çok Haklı Serzenişi (Benimde İmamlara Bir Önerim Var!)

İmamlar Cenaze namazlarında genelde vaazlarını kısa tutarlar. Ve şu cümleyi de çok kullanırlar: “En iyi vaaz, en iyi sohbet şu musalla taşında yatan ve dün aramızda olan kişidir” derler. Aslında bu söz çok doğru ve yerinde bir söz, tabi anlayana…

Cenaze Namazında Bir İmamın Çok Haklı Serzenişi (Benimde İmamlara Bir Önerim Var!)
14 Ocak 2024 12:37 | Son Güncellenme: 14 Ocak 2024 13:30
A+
A-

Geçtiğimiz günlerde işyerimizden bir arkadaşımızın babasının cenazesine katıldık. Merhum ezelden o mahallede yetiştiği için herkesler çok iyi tanıyordu. Öğle namazında Cami, adeta Cuma namazı gibi dolup taştı. Namaz sonrasında, cenaze namazı için dışarı çıktık. Dışarıda ayrı bir yer yoktu. Caminin önünde dikey ama dar ve çok uzun bir sokak vardı, birde az yukarıdan geriye doğru yatay bir sokak.. Cemaat gerçekten de çok kalabalıktı, sokaklar zor aldı. Yağmurda başlayınca, cenaze imamı biraz acele etti ve cenaze namazını çok uzatmadan kıldırdı.

Namaz sonrasında, mikrofonu cami imamı aldı. Yağmurda durmuştu. Cami imamının merhum abimizi tanıdığı konuşmasından belliydi. Ve şöyle dedi; Tekin abimiz, 5 vakit camiye gelen bir abimizdi. Dün yatsı namazını beraber kıldık, ama sabah namazına gelemedi, şaşırdık tabi. Çünkü ilk kez böyle bir şey oluyordu. Sonra duyduk ki; gece yatağında vefat etmiş…

Tabi bir Cami imamının bu şehadeti önemliydi. İmam; “Namaz kılmaya üşendiğimizi, camilere gitmediğimizi, cemaati olmayan camilerin adeta kapalı olduğunu, ömrümüzün ne zaman biteceğini bilmediğimizi, ahirette nasıl hesap vereceğimizi” falan altını çize çize anlattı. Hoca Tekin abiyi ve bunları anlatırken, şahsen ben inanın mahcup oldum. Çünkü hocamız doğruları söylüyordu. Çünkü camiye gitmekte tembellik yapıyoruz. Yok yorgunuz diye, yok misafir geldi diye, yok maç var diye, yok imama küstüm diye vs. vs. türlü türlü bahanelerle camiye yani cemaate gidemiyoruz. Bunlar hepimizin bahanesi, hocalarımızda sırası gelince, taşı gediğine koyacak elbette.! Bu konuda yerden göğe kadar haklılar yani.

ŞİMDİ GELELİM HOCALARIMIZIN EKSİKLERİNE

Hocalarımızın söyledikleri çok doğru dedik. Peki hocalarımızın; bizim yani cemaatin tembelliğinden, bahanelerinden, cemaate gitmememizden, hatta toplumsal olaylardan hiç mi kabahati veya eksikliği yok peki?

Yıllar önce Prof. Dr. Mehmet Görmez hocamız Diyanet İşleri Başkanı iken, Kastamonu’da bir çalıştayda; “İMAM NASIL OLMALIDIR” vurgusu yapmıştı. Mükemmel bir konuşma ve muhteşem bir ‘İMAM’ tarifiydi aslında. Üşenmeden, o videoyu saniye saniye dinleyerek bir excel raporu haline getirmiş, hatta ilgili yerlere de uygulanması içim mail bile atmıştım. Mehmet Görmez hocanın o tarifi googlede mutlaka vardır, dinlemenizi tavsiye ederim. İddia ediyorum, O tarif harfiyen uygulansın, ülkemizde çok ama çok şeyler rahatlıkla düzelecektir.

Şimdi gelelim imamlarımızın eksik gördüğümüz taraflarına; Öncelikle şunu baştan belirteyim: Hepimiz halife olarak yaratıldık. Yani hepimizin “TEBLİĞ” görevi var, kızmaca, darılmaca yok baştan söylemiş olayım.

Hocalarımız; Camilere gidilmemesiyle ilgili genelde, ‘Biz 5 vakit ezan okuyoruz, yani herkesi davet ediyoruz’ tezini ortaya koyuyorlar. Bence bu tez çok yanlış. Ezan, Allah’ın davetidir, imamların değil. Mesela imam olmayanlar niçin ezan okumuyorlar? Çünkü görevli değiller. Yani ezanı, görevli olduğunuz için okuyorsunuz değil mi?

Şimdi soru şu : Ekstra olarak ne yapıyorsunuz? İşte püf noktası da burası… İstisnalar kaideyi bozmaz, bence hiç bir şey yapılmıyor. Meramımı daha iyi anlatmak için, bir örnek vermek istiyorum.

İstanbul Süleymaniye Camii Tarihi (İstanbul Süleymaniye Camii Kısa Tarihi)

1980 yıllarında, Giresun Alucra ilçesinde kalabalık bir köye giden bir imam abimiz, sabah namazında 3 kişi olduğunu görünce şaşırıp kalmış. Ancak bir plan yapıp, ev ev, dükkan dükkan, tarla tarla ziyaret ederek bir çalışma başlatmış. Bu çalışmalar sırasında, cami cemaati sürekli artıyormuş. Ve en sonunda sabah namazında cami dolmaya başlamış. Şimdi bu imam abimizin yaptığı çalışmayı kaç hocamız yapıyor acaba? Görev yaptığı mahallede, köyde kaç evi ziyaret ediyor, kaç kişiyle görüşüyor. Veya cemaate gelen bir kişi, belirli bir süre sonra gelmeyince, kaç hocamız, ya bu arkadaş nerede kaldı, hasta mı, sıkıntısı mı var, veya ne oldu diye araştırıyor acaba?

Siyasi Parti adayları, 3 ay içinde, OY ALMAK için, ev ev, kapı kapı geziyorlar da, hocalarımız niçin bir yıllık planlar yapıp ev ev, kapı kapı gezip ziyaret ederek “TEBLİĞ” vazifesini yapmıyorlar acaba?

Böyle bir çalışma yapsalar; belki de ertesi gün intihar edecek, boşanacak, kavga edecek, faize düşecek, kaçacak veya hırsızlık yapacak birini çok rahatlıkla vazgeçirebilecekler.

Bugün imamlarımız kendi işleri olan TEBLİĞ vazifesini değil de, siyaset yapmayı daha çok seviyorlar nedense?

Ezanı ve namazı Devlet görevlendirdiği için okuyup kıldırıyorlar. Emekli olan imamlar, istisnalar dışında imamlık yapmıyorlar. Peygamber (s.a.v) efendimizde İMAM’dı. Ancak Ebu Cehilin kapısına 54 kez gittiği rivayet edilir ve imamlarımız tarafından anlatılır. Peki Ebu Cehilin kapısına 54 kez giden Peygamberimizi anlatan hocalarımız, benim eve niçin gelmezler, niçin görev yaptığı yerde, sırayla bir eve gidip hal hatır sormazlar, niçin dertlenmezler, niçin evde sohbet etmezler, niçin evde tebliğ yapmazlar? İşte bende bu nokta hocalarımızı eleştiriyorum.

Her hocamız, haftalık ve yıllık tatilini yapıyor. Bizler gibi eş dost, akraba ziyaretlerini de yapıyorlar, Anadolu’da tarım işlerini de yapıyorlar. Bunlara itiraz yok, elbette yapacaklar. Peki görev yaptığı yerde, kim askere gitti, kim hastalandı, kim intihar etti, kim borca düştü, kim içkiye başladı, kimin evinde sıkıntı var, kim çocuğunu everemedi, kim karısından boşanmak üzere, kim işsiz, kimin çocuğu Uyuşturucuya düştü, kim kirasını ödeyemiyor vs. vs çalışma yaptı da ilgili kurumlara bir rapor hazırladı veya bilgi verdi?

Pandemi döneminde bir cami imamımız; esnaflardan ihtiyaç maddeleri toplayıp, ayakkabılıkları raf gibi kullanarak her çeşit ürünü doldurmuş, ve ihtiyacı olanlara da dağıtarak, çok farklı bir iş yapmıştı hatırlarsanız. Ve tüm Türkiye bu imamı konuşmuştu. Demek ki istenildiğinde rahatlıkla bir çok şey yapılabiliyormuş.

Hiç kimse kusura bakmasın, hepimiz keyfimize düşkünüz, ve hepimiz rahatımızdan ödün vermek istemiyoruz. Hepimiz başkalarını, suçluyor ve düzeltmesi içinde birilerinden medet umuyoruz.

30-35 Yıl kadar önce bir araştırma yapmışlar. Araştırmada insanlara “Aniden, çok acil bir yere gitme durumunuz olsa, çocuğunuzu kime bırakırsınız” diye sormuşlar. Birinci sırada kim çıkmış biliyor musunuz? İMAMLAR!

Bundan 5-6 yıl önce aynı araştırmayı yine yapmışlar, bu kez imamlar ilk 20’ye girememişler. Bunun suçlusu cemaat mi peki? İmamlarımızın hiç mi suçu yok? Nereden nereye gelmişiz, bu durumum sebepleri nelerdir diye hiç mi araştıran, soruşturan olmayacak.

Bizim çocukluğumuz ve gençliğimizde bizim büyüklerimiz, imamların ve öğretmenlerin dediklerini dinler ve uygularlardı. Daha da geriye gidelim; Kurtuluş savaşı ve Çanakkale savaşlarındaki ecdadımızın şehit olmak için cepheye koşmalarının sebebinin imamlarımız ve öğretmenlerimiz olduğuna inanıyorum. Çünkü o zamanlar insanlarla iletişim kurmak başka türlü mümkün olmuyormuş. Ayrıca, eskiden her köy veya mahallede erkeklere bilgi veren ve öğreten bir dede ve kadınlara bilgi veren, öğreten bir nine vardı. Artık bu gelenekte kaybolup gitti ve toplum olarak ahlaken çökmeye başladık…

Evet imamlara, dine, diyanete düşmanlık edenlerde var. Bu durum Peygamber efendimiz döneminde de vardı. Ama müşrikler, inanmasa da “GÜVENİRLER” ve “EL EMİN” derlerdi. Demek ki insana inanmamak farklı, “GÜVENMEK” ise çok farklı bir durum. İşte İmamlarımız; Camilerin dolmasını bekliyorlarsa “O GÜVENİ” tekrar kazanmak zorundalar.

   İstanbul’da bir mahalle, Anadolu’daki bir ilçeden, hatta bir ilden daha kalabalık. Benim oturduğum mahallenin nüfusu 65 -70 bin civarında. Taşköprünün tüm nüfusu ise 40 bin yok. Her mahallede en az 2-3 cami var, Kuran Kursları ve din görevlileri var. İmam Hatip liseleri var. İHL olmasa bile her mahallede İHL ve İlahiyat öğrencileri var mutlaka. Tüm bunları bir araya getirip, bir plan ve program yapılsa, en kalabalık mahallelerde bile 1 yılda tüm evler rahatlıkla ziyaret edilebilir diye düşünüyorum. Bu da benim Diyanet İşleri Başkanı sayın Ali Erbaş beye ve Diyanet İşleri Başkanlığına ve de il, ilçe müftülüklerine bir önerim olmuş olsun.

 

Selam ve dua ile…

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.