Kastamonu Göl İlköğretmen Okulu (Bir Öğretmenin Hatıraları 4)
KASTAMONU GÖL İLKÖĞRETMEN OKULU
(Kastamonu Göl İlköğretmen Okulu (Bir Öğretmenin Hatıraları 1)
(Kastamonu Göl İlköğretmen Okulu (Bir Öğretmenin Hatıraları 2)
(Kastamonu Göl İlköğretmen Okulu (Bir Öğretmenin Hatıraları 3)
1969 yılı son sınıftayız, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramını Anma ve Kutlama programı için okul olarak Kastamonu’ya gitmek için Kara Yollarının kamyonlarını bekliyoruz. Bizlerin en mutlu olduğumuz günümüzdü. Sabah erken saatlerdi. Sınıflar sıra ile gelen kamyonlara biniyorlardı. “A – B” şubesi arkadaşlar bindi. Biz “C “şubesi olarak binmek istedik; biraz gezeriz diye. Sonra nedense binmedik. 10 -15 dakika sonra bir taksi hızla geldi.” Çocuklar müdür, öğretmenler nerede” diye telaşlı bir halde sordu. Öğretmenler hemen toplandı. “Şeker Köprüsü girişinde virajı dönerken kamyon devrilmiş çok sayıda öğrenci yaralı bir durumda” demesi ile okul başımıza yıkıldı.
Okuldan Şeker Köprüsü okulun doğrusunda düz bir yoldan Bir km. gidince Devrekâni -Kastamonu yoluna 90 derece bir virajla köprünün başında giriliyor. Şoförün yanında görevli öğretmen hızlı gittiği için uyarmasına rağmen şoför bildiğini okuyor ve viraja aynı hızla girince ayakta duran tüm arkadaşlar fiziksek bir etki ile bir tarafa doğru eğilince kamyon devriliyor. Üzerinde ki arkadaşlar düşüyorlar. Bu acı haberle birlikte tüm arkadaşlar, öğretmenler olay yerine koşmaya başladık. Oraya vardığımızda kamyon bayırda yan yatıyor. Ağlayan öğrencilerin sesleri kıyameti koparıyordu. Kimi kasanın altında kimisi kasanın kenarına sıkışmış, çok öğrenci kamyonun alt tarafında bayırda baygın bir vaziyette yatıyorlar. “Kurtarın bizi!!” diye bağıran, ağlaşan arkadaşların seslerine bizlerde ağlamaya başladık. Elimizden hiçbir şey gelmiyor.
Kamyon yan yatmış bayırda dokunsan devrilecek durumda kalmış Bir defa daha yuvarlansa o bayırda yatan yaralı, baygın arkadaşların tümünü öldürecek durumda yan duruyordu. 2 tane arkadaş ölmüş diğer yaralıları oradan geçen araçlar hastaneye ulaştırmışlar. A şubesinden Tosyalı Ahmet Canlı bizim arkadaşımızdı aradık. Yaralı olduğundan hastaneye götürülmüş. Koşa koşa Kastamonu’ya kadar 10 Km. yolu koştuk. Ahmet ve diğer ağır yaralı arkadaşları helikopterle Ankara’ya götürülmüş olduğunu öğrendik. Tosyalı arkadaşların bir kısmı Ankara’ ya gittiler. Bayram bizler için unutulmaz acılarla dolu oldu. İki arkadaşın cenazeleri okulda tören yapılarak öğretmen olarak gidecekleri köylerine ne yazık ki sedye ile gittiler. Arkalarından 1200 öğrenci ve öğretmenler göz yaşı dökmekten başka elimizden bir şey gelmiyor. Muhsin genç ile birinci sınıfta beraberdik. Belden aşağısı felç oldu. Mehmet Boyabatlı Mehmet Haskırış diğer arkadaşın nereli olduğunu anımsayamadım. Hayatımızın en mutlu gününde en acı günü yaşadık. Şimdi ki gibi otobüs yoktu. Valilik isterse şehirler arası yolcu taşıyan otobüslere görev vererek bizleri taşıya bilirlerdi. Otobüsler genelde akşam yola çıkıyorlar. Biz ise saat 07:00 den itibaren yoldayız. Taş, toprak, hayvan taşır gibi taşındık ve arkadaşlarımızı kaybettik. Suçlu kimdir derseniz? Bize bu taşıma olayını uygun görenlerdir.
Coğrafya Dersinin Öğretmenimiz Aziz Can Özalp Kastamonu’nun içinden uzun boylu bir öğretmenimizdi. Lakabı “Şeker Ağabey.” Yurdumuzu harita üzerinde çok güzel anlatırdı. Türkiye’nin , siyasi, fiziki, ekonomik haritaları üzerinde gölleri, akarsuları, ovaları, yaylaları, dağları, kıyıları, denizlerini, turistik bölgeleri, ilklim durumları, hayvancılığı, meyve sebzelerini çok detaylı olarak harita üzerinde göstererek anlatırdı. Bizlere de zaman zaman sözlü sınavında bu konularla sorular sorar ve sözlü notumuzu verirdi. Türkiye haritasını her öğrencinin çizmesini ve düzgün çizmesini isterdi. Harita üzerinde ülkenin zenginliklerini göstermesini sorardı. Genelde tahtaya çizim yapılacaksa ben çizerdim Türkiye haritasını. Bu derste ülkemiz en ince ayrıntısına varıncaya kadar öğrenirdik. Sanki o bölgeleri gezerek öğrenmiş kadar bilgi sahibi olurduk. Bu yurdumuz içindi. Bir de dünya haritaları üzerinde Ülkemiz anlattığı gibi dünya kıtalarını, enlem ve boylamlarını, denizlerini, akarsularını göllerini, ekonomik durumlarını ve bu ülkelerle alış verişimizi ince ayrıntısına kadar anlatırdı. Dünyayı sınıfın içindeymiş gibi öğrenirdik. Bu derslerde sözlü soruları harita üzerinde gösterilerek yanıtlamak zorunda olurduk. Yazılı sınav da ise haritayı çiz şu ürünlerimiz nerelerde yetişir… gibi sorular sorardı. Yazlı kağıtların üzerinde nerede, nasıl hata yaptığımızı kırmızı kalemle gösterirdi. Tahtada durumu tekrar ederdi. Neden hata yaptığımızı da kavratmış olurdu. Bir daha ki yazılıda, sözlüde hatalarımızı unutmazdık ve yapmamaya çalışırdık. Yazılı aynı zamanda öğretmenin bizi denetlemesi kadar kendisini de denetlemesiydi. Sınıfın çoğunluğu bir konunun sorusunu yanıtlayamadı ise o konuyu tekrar anlatırdı. Demek ki ben bu konuyu yeterli öğretemedim diye düşünen öğretmenlerdi.
Bugünkü Fakülte mezun öğretmenlerde bu durum yok.
Okulumda Bir matematik öğretmeni yazılı yaptı 32 öğrencinin 27 ‘si bir aldı. Bana öğrencilerin çalışmadıklarını şikayet ediyordu. Kendini haklı çıkarmak için. Bende ona hocam siz bu konuları sınıfınıza iyi anlatamamışsınız ki öğrenciler kavramamış dedim. Kavratmış olsaydınız 5 öğrenci bir alırken diğer 27 öğrenci bir almazdı dedim. O beş öğrenci ile konuştum 5’i de dershaneye gidiyormuş. İste günümüzün öğretmeninden örnek.
Tarih Dersini Taşköprü den Tarih Öğretmeni Atalay Acun işlerdi. Öğretmen tarih konusuna hakim ve iyi bir anlatım yapardı. Türklerin göçlerinden kurdukları devletlere ve yıkılışlarına kadar konular vardı. Sözlü ve yazlı sınavlarda işlenen konulardan sorular sorulurdu. Bu günün kaynakları yoktu. İnternet olmadığından sadece ders kitaplarına bağlı kalıyorduk. Yazılıdan çok sözlü bizleri zorlardı. Sözlü de toplum karşında olduğundan heyecan duyuyorduk. Sözlü olayı aynı zamanda işlenen konuların genel bir tekrarı olduğundan konuları daha iyi anlıyorduk. İlk sözlüye kalkan arkadaşların soruları sonradan kalkan öğrenciler için kolay olurdu. Öğretmen numara sırasına göre veya rast gele bir numara söyler yazılıya kaldırırdı. Bu gün bu sözlü olayı kalkmıştır. Derse katılım, performans adı altında hiç hak edilmeyen şişirme notlar veriliyor. Sözlü ile arasında dağlar kadar fark var.
Bu gün bir yıl boyunca tüm derslerinden bir alan öğrenci bu uydurma notlarla sınıf geçiriliyor ve eğitim ve öğretim yerlerde sürünüyor… (Devam edecek)
1964-1970 Kastamonu Göl Öğretmen Okulu Mezunlarından
831 nolu Sebahattin Akdaş