Çanakkale Kahramanı: Kastamonu’lu Mehmet Pehlivanoğlu (Yedi Mehmedin Hikayesi)
Çanakkale’de Yedi Mehmed’in olduğu bir 57. Alay vardı. Öyle bir alay, yedi düvelde bile yoktur. Onun için bizim mangaya Yedi Mehmetler Mangası derlerdi. Manga kumandanımız ise Balıkesirli Mehmet Çavuş idi… İşte Yedi Mehmedler Hikayesi…
Yedi Mehmetler Mangası
Fazıl Bayraktar Kastamonu’nun yetiştirdiği büyük komutanlardan biri. O sadece komutan değil aynı zamanda şair ve araştırmacı yazar. Özellikle Kastamonu kültür ve tarihi ile ilgili folklorik tarzda yayınlanmış birçok eseri bulunuyor. “Araçlı Şehit ve Gazi’lerin Soy kütüğü” kitabı bunlardan biri. Emekli General Fazıl Bayraktar’ın bu derlemeleri yıllar önce rahmetli yazar Ahmet Kabaklı’nın köşesinde de yer almıştı. Bayraktar’ın 1983’te yaptığı derlemeleri idrakinize ve yüreğinize sunuyorum.
“Anlatanlar bugün hayatta değildir. Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun” diyerek sayın general, aynen şunları yazıyor:
“Aşağıda okuyacaklarınız masal değildir, hikaye değildir. Sağlıklarında, yaşayanların ağızlarından dinlenip derlenmiş, dosyalarımızda özenle sakladığımız savaş anılarıdır. Kelimesine dokunulmadan aktarılan bu anılardan, özellikle genç kuşakların çıkaracağı sayısız dersler vardır. Şimdi söz gazi atalarımızın; Bakalım Mehmet Pehlivanoğlu ne dedi: ceddimiz pehlivan olduğu için soyadımız Pehlivanoğlu olmuş. Çanakkale’de Ben Kastamonu’nun Kırıkçeşme Mahallesi’nden Mehmet Pehlivanoğlu. Yedi bir 57. Alay vardı. Öyle bir alay, yedi düvelde yoktur. Bizim mangaya Yedi Mehmetler Mangası derlerdi. Manga kumandanımız Balıkesirli Mehmet Çavuş. Neferler; Maraşlı Uzun Mehmet, Tokatlı Kara Mehmet, Karamanlı Deli Mehmet, Bergamalı Efe Mehmet, Vakfıkebirli Taka Mehmet, Yozgatlı Pala Mehmet ve ben Kastamonulu Pehlivan Mehmet, yaşımı sorarsan ister doksan beş say, ister yüz say.
Hey gidi hey… Ne manga idi o manga. Süngüye kalktık mı, dağ yürüyor sanırdı İngiliz gavuru. Conkbayırı’nın dili olsa da söylese. O alay gibi alay gelmemiştir. O manga gibi manga olmamıştır. Her biri bir arslan yavrusu. Boşa kurşun atmadık, boşa süngü sallamadık.
Bir gün mütareke var dediler. Ateş kestik bir günlüğüne. Ölüler, yaralılar toplanacakmış. Doğrulduk siperlerden. Biz şehitlerimizi yaralılarımızı topluyoruz. İngiliz gavuru kendi ölüsünü yaralısını alıp götürüyor. Birbirimize şeker cigara falan veriyoruz. Sanki dört aydır cenk eden biz değiliz. Bir İngiliz zabiti geldi yanımıza. Cebinden bir şerit metre çıkardı. Fan fin fon bişeyler diyor. Bende mel mel bakıyorum. Bana ne der ki diye. Ayakucumdan tepeme kadar boyumu ölçermiş meğer.
Babam rahmetlik pehlivandı. Onun babası da pehlivanmış. Dedemin babası da pehlivan… Düğünde bayramda güreşe soyunurdum. Şimdi ufaldığımıza bakma sen. O zaman bende bir boy var. Selvi kabağı gibi bir boy. Saraçlar çarsısındaki Mümin Usta kisbet uyduramıyor bacağıma. “Yedi Mehmetler Mangası” dedim ya. Yedimizin de boyu uzun. Ne postal uyar ayağımıza ne urba uyar sırtımıza. Siperlere sığmıyoruz. Namımız almış yürümüş. İngiliz zabiti onun için ölçermiş boyumu. Mustafa Kemal firka kumandanımız. Geldi bir gün. Siperleri dolaşıyor, hal hatır soruyor. Her birimize
uzun uzun baktı. Sırtımızı sıvazladı. “Allah nazardan esirgesin” dedi. “Mehmet dediğin böyle olur işte❞
Bir gün süngü hücuma kalkacağız. Helalleşiyoruz birbirimizle. İçimde bir yanma var sorma gitsin. Derken bir patlama oldu. Yer gök sarsıldı. Dağ yıkıldı üstümü ze. Kâfir toprağın altında lağım patlatmış.
Yedi Mehmetler Mangası, toprağın ölü yarı diri altında kaldık. Bir kalas parçasının altından beni çıkardılar yarı vaziyette. Hastanede bacağımın birini kestiler. Ondan sonra adımız Topal Mehmet Pehlivan’a çıktı.
Yanarım o Yedi Mehmetler Mangası’na. Gidip görmedim ya şimdi bir taş dikmişler. Conkbayırı’nın oralara. “Mehmet Çavuş Anıtı” derlermiş. Gidip görsem onları yüz yaşıma daha girerdim. Ben kim oralara gitmek kim. Ninen öleli on yıl oluyor. O sağken birbirimizi omuzluyor, iki laf edip rahatlıyorduk hiç değilse. Ninen öleli Azrail (as) yolunu gözler oldum.
Geçenlerde cuma namazına gideyim diye çıktım evden. Uzun sokağın başında mahallenin çocukları kaydırak oynuyorlarmış. Ben, tahta bacağımı sürüye sürüye geçerken başladılar zevklenip benimle gırgır geçmeye:
Topalım topalım seki sekiver, Tarlaya tohumu eki ekiver…
Utandım, üzüldüm, yerin dibine geçtim. Ben o bacağımı, kaya altında hovardalık yaparken yitirmedim ki a efendi oğlum.
Öyle ya, veletler ne bilsin Çanakkale’yi Conkbayırı’nı. O gün bu gündür, evden dışarı çıkmaz oldum. Çıkayım da çoluk çocuğun eğlencesi mi olayım. Camın önünde oturur; biri gelsin de iki laf edeyim diye yol gözlerim.
Hüseyin Akın
(Kastamonu’nun Çanakkale Kahramanları Kitabından)
Kaleminize Sağlık. Nice nesillere yetecek bir tarihimiz var. Lütfen yazmaya devam ediniz.