enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp

Lider veya Genel Başkana Karşı Gelmek ve Farklı Düşünmek Hainlik midir?

Son zamanlarda hatta her zaman tartışma konusu olan “LİDERE KARŞI GELİNİR Mİ” konusuna ve tartışmalarına faydası olması ümidiyle, konuyla alakalı olabileceğini düşündüğüm bir kaç yaşanmış anekdot anlatmak istiyorum.

Lider veya Genel Başkana Karşı Gelmek ve Farklı Düşünmek Hainlik midir?
8 Haziran 2024 17:39 | Son Güncellenme: 8 Haziran 2024 17:49
A+
A-

LİDERE KARŞI GELMEK / ÇIKMAK VE KARŞI GÖRÜŞ SUNMAK “HAİNLİK”MİDİR?

 

Bizde genel bir anlayış vardır. “LİDERE KARŞI GELİNMEZ” Aslında bu anlayış doğrudur da. Ancak yerine göre istişareler sürecinde karşı görüş sunmak, lider gibi düşünmemek lidere karşı gelmek olarak düşünülmemelidir. Eğer böyle olsaydı İSTİŞARENİN hiç bir önemi kalmazdı zaten. Yani sürekli; “Yükseklere karlar yağar üşünür, bizim büyüklerimiz bizden daha düşünür” mantığıyla hareket etmek çok doğru olmasa gerek. Liderler veya yöneticiler farklı fikirlerden beslenmesi gerekir.

Şimdi konuyla ilgili 3 tane yaşanmış anekdot anlatmak istiyorum müsaadenizle. Bunların; Lidere karşı gelmek mi, yoksa liderle istişare yapıp uyarmak mı, yoksa da lideri silkelemek mi buna hep birlikte karar verelim inşallah.

Birincisi Turgut Özal dönemi;

Merhum Turgut Özal’ın Başbakan olduğu ve çok güçlü olduğu yıllar. Eşi Semra Özal’ın bakan olup olmayacağının tartışıldığı günler. Bu dönemi az çok bende hatırlıyorum. Çünkü Semra Özal’ın bakan olup olmayacağı bayağı tartışılıp konuşuluyordu.

Anap Genel Başkanı ve Başbakan Turgut Özal, 8-10 kurmayı ile bir toplantı yaparak, eşi Semra hanımın BAKAN olup olmayacağını sorar. Toplantıda kim vardır bilmiyorum ama o dönem en yakın ekibi vardır muhtemelen. Sıradan başlayarak sorar;

  • İlk isim, çok güzel olur efendim der.
  •  İkinci isim mükemmel olur efendim der,
  •  Üçüncü isim tam isabet olur efendim der.

Diğer isimlerde Başbakanları ve genel başkanları Özal’ı kırmamak ve karşı gelip üzmemek adına Semra Hanımın BAKAN olmasına, içlerine sinmemesine rağmen onay verirler.

En son Tokat Milletvekili olduğu, soy ismini ya unuttum ya bilmiyorum, İbrahim beye sıra gelir.

Milletvekili İbrahim bey söze; “Çok harika olur efendim” diyerek söze başlar amaaa “BUNDAN SONRA BAKANLAR KURULU TOPLANTILARINI DA SİZİN YATAK ODASINDA YAPARIZ ARTIK” diyerek bitiriveriiiir. Ortam buz kesmiştir ve kimseden ses seda çıkmaz. herkes kıpkırmızı olmuştur. Toplantı bitmiştir ve Semra Özal’ın BAKAN olması bir daha hiç konuşulmamıştır.

Şimdi soru şu: Bu konuşma Lidere karşı gelmek ve hainlik midir, yoksa Lideri uyarıp SİLKELEMEK MİDİR?

İkincisi ise Erbakan Hocamızla ilgili;

Erbakan hocamızın vefatından bir süre önce (2010) Milli Gazeteye, Erbakan hocamızın damadı Mehmet Altınöz ve bir avukatı gelir. Damat Mehmet Altınöz, Erbakan hocamızın kız kardeşinin damadı ve Milli Gazete ve Milsan matbaanın imtiyaz sahibi olan Genel müdürümüz Ömer Yüksel Özek beye, gazetenin hisselerini kendisine devretmesini söyler.

Ömer bey bu teklifi kendisine güven duymadığını belirterek kabul etmez. Mehmet Altınöz, Erbakan hoca böyle söyledi der, Ömer bey yine kabul etmez. Mehmet bey hemen Erbakan hocamızı arar ve durumu izah ederek telefonu Ömer beye verir. Erbakan hocamız Ömer beye; Milli Gazetenin hisselerini Mehmet Altınöze devretmesini söyler. Ömer bey hayır hocam olmaz diyerek Mehmet Altınöz’e hiç güvenmediğini söyleyerek devir işlemini kesin bir şekilde ret eder.

Ama aynı Ömer bey bu kez; Hocam ben bu Mehmet’e gazeteyi devir etmem, çünkü bu adama hiç güvenmiyorum. Ancak; isterseniz SİZE ve şu isme hemen devir edebilirim, yapabilirim der. Yoksa bu Mehmet’e devretmem der.

Hocamız telefonu kapatır ve bu durum orada yaşandığı gibi kalır.

Şimdi bizim buradan çıkarmamız gereken dersler neler acaba?

1- Bu olay o gün duyulsaydı Ömer Yüksel Özek hain ilan edilecekti değil mi? Ama şimdi geldiğimiz noktada adeta KAHRAMAN doğru mu? Doğru

Demek ki bazı şeyleri zamana bırakılması gerekiyormuş.!

2- Erbakan hocamızda o anda teşkilatlara haber salıp kesinlikle Milli Gazete almayın, şu gazeteyi çıkarıyoruz falan da dememiş ve sakin kalmış. Böyle bir talimat verebilir ve teşkilatlarda Milli Gazeteyi anında bırakabilirdi.

Ayrıca Erbakan hocamız; Ya bu Ömer, Mehmet Altınöz’e devretmem dedi ama sana verebilirim dedi. Önce ben alayım, 1-2 gün içinde de damada devredeyim diye de düşünmemiş. Bu kadar basit bir durumu düşünebilirdi değil mi? Ama şartları zorlamamak ve olayın sakinleşmesi için sessiz kalmayı ve süreci kızıştırmadan akışa bırakmayı tercih etmiş.. İlla da devir etmek istese çok rahat devir edebilirdi değil mi? Ömer beyde Lider söyledi diye devri hemen kabul etmiş olsaydı, veya Erbakan hocamız, illa da devri hülle yoluyla alıp devir etmiş olsaydı şimdi Milli Gazete, tıpkı Saadet Genel Merkez binası gibi elden uçup gitmişti yani, doğru mu doğru.!

Demek ki her şeyin ilacı zamanmış.!

Üçüncüsü ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile ilgili;

Olay yakın zamana ait. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 2019 yılında Merkez Bankası Başkanlığına Naci Ağbal’ı atadı. Cumhurbaşkanı o dönem yüzde 18 olan POLİTAKA FAİZ oranını düşürerek, yüzde 10 civarı olan ENFLASYONU sıfırlayacağını ve “Faiz Sebep Enflasyon Sonuç” diye söylüyordu. MB Başkanı Naci Ağbal bu teklifi kabul etmedi, hatta karşı görüş belirtti. Belli bir süre direndi, çünkü bu durum ileride büyük sıkıntılara yol açacaktı, bunu rahatlıkla öngörüyordu. Aslında bunu öngörebilenlerin çoğu sayın Cumhurbaşakınana yalakalık olsun diye susuyorlar hatta tezini de destekliyorlardı.

Cumhurbaşkanı çözümü Naci Ağbal’ı görevden almakta buldu. yani Merhum Özal ve Erbakan gibi akışa bırakmadı, benim dediğim olacak diye direndi ve GÜCÜNÜ kullandı. Hatta daha sonra sayın Cumhurbaşkanı bir toplantıda şöyle bir ifade kullanmıştı. FAİZLERİ indir dedim, dinlemedi bende görevden aldım deyince, alkış kopmuştu, hatta hazirun ayağa kalkarak uzun süre  alkışlamaya devam etmişti. Ve hatta o günlerde sırf sayın Cumhurbaşkanına yalakalık yapanlar, Naci beyi, HAİN, NANKÖR, FETÖCÜ vb. yaftalarla kolayca suçlayıvermişlerdi.

İşte bugün çektiğimiz ekonomik sıkıntıların yüzde 99 sebebi bu Naci Ağbal’ın görevden alınma olayıdır.

Eğer o gün, sayın Cumhurbaşkanı, kendini değil de, Naci Ağbal beyi dinlemiş olsaydı, Son 3 yıldır; Enflasyon yüzde 300’lere çıkmamış, dolar ve Euro 35₺’lelere çıkmamış, mazot 40₺leleri görmemiş, Faizler yüzde 50’lelere çıkmamış olacaktı. Hatta 900 Milyar TL KUR KORUMALIYADA verilmemiş ve Ülkemiz bu ekonomik buhranı, sıkıntıları yaşamamış olacaktı…

  Demek ki; Liderler kendilerine her karşı çıkanı, teşkilatın veya toplumun önüne atmaması gerekiyormuş. Tıpkı merhum Özal ve Merhum Erbakan hocamız gibi sessiz kalması ve şartları zorlamaması gerekiyormuş.

Sayın Tayyip Erdoğan gibi şartları zorlayıp, gücünü kullanıp görevden alıp, birde hain damgası vurdurunca ÜLKENİN HAYRINA OLMUYORMUŞ demek ki.!

Demek ki, LİDERLERE veya YÖNETİCİLERE her karşı geliş HAİNLİK ve YANLIŞ değilmiş. Hatta o an hainlik gibi görünse de daha sonra ise KAHRAMANLIK olabiliyormuş. Tüm kardeşlerimiz olaylara bu perspektiften bakarak hareket ederse kimsenin de kul hakkına girmemiş olurlar.

Kıssadan Hisse

Zaman odur ki;

Çook eski zamanlarda bir Kral/Yönetici varmış. O sıralarda bu kral patlıcanı da çok severmiş. Saray erkanı içinde konuşurken;

Patlıcanı çok seviyorum. Şimdi patlıcan oturtması ne kadar da güzel olurdu.

Dalkavuk: Haklısınız Efendim. Çok mübarek bir yiyecektir. Patlıcan oturtma güzeldir. Kebabı da muhteşemdir.

Kral: Hele kızartmasını yemeye doyamıyorum. Zeytin yağlı rulo sarması yok mu. Oof ki oof!

Dalkavuk: Katılıyorum padişahım. Birde yoğurt oldu mu yanında. Öncesinde de patlıcan çorbası olursa çok güzel olur.

Kral: Aynen öyle. İmam bayıldıya bayılmamak elde mi!

Dalkavuk: Öyle padişahım. Közlenmesi, söğürtmesi, dövmeçi çok da güzeldir. Bunlar da çook harika olur.

Kral: En son da patlıcan reçelini yedim mi değme keyfimize….Şeklinde muhabbet devam eder.

Saray erkanı da padişahın, patlıcanı sevdiğini öğrenince hep patlıcan yemekleri yapılmasını ister. sevmeyenlerde zevkle yediklerini söyler hep. Gün gelir bu durum kralda bıkkınlık oluşturur. Ve patlıcanı ve yemekleri kötülemeye başlar.

Dalkavuk durur mu. O Kraldan daha fazla kötüler. Bu durumlara şahitlik eden aklı başında bir vezir, bir dalkavuğu kenara çeker ve: sen daha geçenlerde krala patlıcanı övmekle bitiremiyodun. Göklerde dolandırıyordun. Şimdi ise yerlerde süründürüyorsun. Böyle iki yüzlülük, yalakalık olur mu hiç der.

Dalkavuk: “nedenmiş vezir efendi. *Ben Kralın yalakasıyım. Patlıcanın değil” der.

   Kralların, Genel Başkanların, Liderlerin, Yöneticilerin etrafını saran bu vezir gibi alkışlayan, ne derse haklısınız efendim diyebilecek yalaka insanlar çoooook ama çok olur. Önemli olan farklı fikirler sunabilen, yanlışa yanlış diyebilen EHİL İNSANLARIN olmasıyla Lider veya Yöneticiler başaraya ulaşır.

 

Selam ve dua ile..

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.