Asırların İzini Taşıyan Manevi Miras: Kastamonu Deveciler Camii
Kastamonu’nun köklü tarihine, fetih ruhuna ve Anadolu irfanına tanıklık eden Deveciler Camii; mimarisi, vakıf kültürü ve manevî şahsiyetleriyle şehrin en kıymetli tarihî ibadet mekânları arasında yer alıyor.

Kastamonu Aktekke Mahallesi’nde bulunan Deveciler Camii’nin tarihi, mimarisi, vakıf kayıtları ve manevî önemi… Deveci Sultan’dan günümüze uzanan asırlık hikâye.
Kastamonu’nun Kalbinde Bir Fetih Mirası
Kastamonu’nun Aktekke Mahallesi’nde, eski adıyla Deveciler Mahallesi’nde yer alan Deveciler Camii, sadece bir ibadet mekânı değil; Anadolu’nun fethi sürecinde şekillenen manevî iklimin de canlı bir hatırasıdır. Deveciler Sokak üzerinde konumlanan cami, adını bitişiğindeki türbede medfun bulunan Deveci Sultan’dan almaktadır. Bölgenin tarihsel kimliği, caminin varlığıyla yüzyıllar boyunca korunmuş ve bugüne taşınmıştır.
Deveci Sultan’ın şahsiyeti, Kastamonu’nun İslamlaşma sürecinde önemli bir yere sahiptir. Rivayetler, bu camiyi sıradan bir yapı olmaktan çıkararak, fetih öncesi manevî hazırlığın ve irfan geleneğinin bir sembolü hâline getirir.
Deveci Sultan Kimdir? Horasan’dan Kastamonu’ya Uzanan Yol
Asıl adı Yusuf olan ve Yusuf el-Horasânî olarak bilinen Deveci Sultan, Horasan’dan Anadolu’ya gelen erenlerdendir. Menkıbelere göre hacca gitmek üzere yaklaşık yüz müridiyle yola çıkan Yusuf el-Horasânî, rüyasında Hz. Peygamber’i (aleyhisselam) görmüş; kendisine Kastamonu’nun fethine katılması emredilmiştir. Bu ilahî işaret üzerine yönünü Kastamonu’ya çeviren Deveci Sultan ve beraberindekiler, Atabey Gazi’nin fetih ordusundan yaklaşık altı ay önce bölgeye ulaşmıştır.
Bu süre zarfında halkı İslam’a ısındıran, gönülleri fetheden faaliyetlerde bulunmuşlar; fetih sırasında da önemli yararlılıklar göstermişlerdir. Fetih sonrasında Atabey Gazi tarafından hazine eminliği görevine getirilen Yusuf el-Horasânî, Kastamonu’ya develerle geldiği ve bu develeri bizzat güttüğü için halk arasında “Deveci Sultan” olarak anılmaya başlanmıştır.

Vakıf Kayıtlarında Deveciler Camii ve Toma Hatun
Caminin batı duvarında yer alan kitabede, Tevbe Suresi’nin 18. ayet-i kerimesine yer verildikten sonra şu bilgi bulunmaktadır:
Toma Hatun tarafından yaptırılan bu Devecisultan Camii, harabiyetine binaen 1958 yılında kurulan komisyon ve hayırseverlerin yardımıyla yeniden inşa ve imar edilmiştir.
Ancak vakıf kayıtları incelendiğinde farklı ve daha derin bir tarihî tablo ortaya çıkmaktadır. Kayıtlarda cami, “Atabey Gazi binası Devecisultan Camii” olarak geçmekte ve Atabey Gazi Vakfı’na bağlı olduğu belirtilmektedir. II. Bayezid dönemi vakıf tahrirleri ve hicri 1133 tarihli buyrulduya göre; Candaroğulları döneminde yaşamış Akdoğan Bey’in eşi Toma (Tura) Ayşe Hatun, bu cami için vakıflar tahsis eden hayırsever bir hanımefendidir.
Caminin 1320 yılındaki tamirinin bu vakıf gelirleriyle yapılmış olması, sonraki dönemlerde Toma Hatun’un banî olarak anılmasına neden olmuştur. Bu durum, Osmanlı vakıf kültüründe kadın hayırseverlerin ne denli önemli bir rol üstlendiğini de açıkça göstermektedir.
Mescitten Camiye: Asırlık Mimari Serüven
Başlangıçta mescit olarak inşa edilen yapı, 1109/1698 yılında mütevelli Hacı Hasan Efendi tarafından tamir edilmiş; minber eklenerek cami hüviyetine kavuşturulmuştur. Bu dönüşüm, Deveciler Camii’nin artan cemaat ihtiyacına cevap verdiğini ve şehir hayatındaki yerinin güçlendiğini göstermektedir.
Duvarları moloz taşından yapılan caminin çatısı ahşap olup üzeri kiremitlidir. Son cemaat yerinden bitişikteki türbeye geçiş sağlanmaktadır. Yaklaşık 7,90 x 16,20 metre ölçülerindeki sahnın döşemesi tahtadır. Girişin üzerinde yer alan mahfilin ön kısmında balkon biçiminde yuvarlak bir çıkıntı bulunur. Bu bölümde, müezzin mahfillerinde geleneksel olarak asılan “Yâ Hazreti Bilâl-i Habeşî” levhası dikkat çekmektedir.

Hat Sanatı, Ayetler ve Manevî Estetik
Caminin iç mekânı, son asırda yapılan ahşap kırlangıç tavan ile estetik bir bütünlük sunar. Turuncu ve yeşil renklerin hâkim olduğu kat kat tavan, göz alıcı bir zarafete sahiptir. Tavanın merkezindeki süslü göbeğin çevresinde Nur Suresi’nin 35. ayet-i kerimesi kuşak yazı şeklinde yer almaktadır.
Daha dış kuşakta ise Hz. Âdem, Hz. Nuh, Hz. İdris, Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’in (s.a.v.) isimleri ile dört parça hâlinde “Namaz dinin direğidir” hadis-i şerifi bulunmaktadır. Mihrabın sağ ve solunda sütun şeklinde tasvir edilen alanlarda Ayetel Kürsî, üst bölümde ise Âl-i İmrân Suresi’nin 37. ayeti yer alır.
Bu yazıların önemli bir kısmı, Kastamonu’nun son dönem hattatlarından merhum Emrullah Demirkaya’ya aittir. Ahşap minber kapısı üzerindeki Kelime-i Tevhid levhası ile mihrap üzerindeki oyma levha ise merhum Mehmet Ali Özeflanili tarafından hazırlanmıştır.

Hazire, Türbe ve Günümüzde Deveciler Camii
Caminin haziresinde, Deveci Sultan Türbesi dışında üç adet kabir daha bulunmaktadır. Minare, son restorasyonda aslına uygun şekilde ahşaptan inşa edilmiştir. Ayrıca merkeze bağlı Terzi Köyü başta olmak üzere bazı köylerde caminin vakıf arazilerinin bulunduğu bilinmektedir.
Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait olan Deveciler Camii, 2017 yılında kapsamlı bir restorasyondan geçirilmiş ve bugün ibadete açık tarihî camilerimiz arasında yerini korumaktadır. Kastamonu Haber ekibimizin de sıkça gündeme taşıdığı bu yapı, geçmişle bugün arasında kurulan güçlü bir köprü olma özelliğini sürdürmektedir.
Asırlardır Kastamonu’nun manevî siluetine yön veren Deveciler Camii, hem tarih meraklıları hem de inanç turizmi açısından mutlaka görülmesi gereken kıymetli bir miras olarak varlığını yaşatmaya devam etmektedir.