“Anadolu’daki Her Ölüm Bir Köyü Sessizleştiriyor: Anadolu’nun Kaybolan Hafızası” 1
Köylerde yaşanan her vefat, sadece bir canın kaybı değil; bir köyün, mahallenin, bir kültürün sessizliğe bürünmesi anlamına geliyor. Bu yazıda Anadolu köylerinin hızla boşalmasının yarattığı duygusal ve toplumsal yıkımı ele almaya çalışacağım.

Anadolu köylerinde her ölüm, bir mahallenin daha sessizleşmesi demek. Göç, bürokrasi ve ilgisizlikle unutulan köylerimizin hikâyesi, Kastamonu’dan yola çıkarak Türkiye’nin kültürel mirasına ışık tutuyor.
Bir Ölüm, Bir Köyün Sessizliği
Her ölüm bir bahane oluyor derler ya; aslında Anadolu’da her ölüm bir köyün daha sessizliğe gömülmesi demek. Büyük şehirlerde kayıplar kalabalık arasında kaybolurken, köylerde bir cenaze haberi köyün ruhunu sarsıyor. Bir kadının vefatı kocasını evinden ediyor, bir büyüğün kaybı bir mahallenin daha ışığını söndürüyor.
Geçtiğimiz hafta Hocaköyümüzden Kemal Amca’yı aniden kaybettik. İstanbul’da emekli olduktan sonra köyüne yerleşmiş, caminin işlerini üstlenmiş, köyün önemli direklerinden biri olmuştu. Onun ardından köyde bir boşluk oluşmaya başladı bile. Çünkü eşi de çocuklarıyla İstanbul’a gelmek zorunda kaldı. Yine Kirazcık köyünden Yunus Hocamızı da hakka uğurladık. Çocukken Hocaköyü’ne 5-6 km yürüyerek gidip gelerek Kur’an öğrenen, ömrünü köyünün camisinde hizmetle geçiren bu insanın kaybı, köyün tarihinden bir sayfanın daha kapanması anlamına geldi. Yunus hoca yaşayan bir tarih idi. Geçen yıl uzun sohbet etmiş ve bu sohbetleri video ve haber olarak ta yayınlamıştık.
Bu hikâyeler yalnızca iki kişinin hayatını değil, Anadolu köylerinde yitip giden kültürel birikimi, dayanışmayı ve manevi dokuyu anlatıyor.
Göçün Ardından Sessizleşen Mahalleler
Köylerimizin sokakları bir zamanlar çocuk sesleri, hayvanların çıkardığı sesler ve komşuluk sohbetleriyle dolup taşarken, bugün bu seslerin yerini sessizlik aldı. Şehirleşmenin hızla artması, gençlerin iş ve eğitim için köylerden ayrılması, köyleri yaz aylarında bile dolmayan birer anı mekânına dönüştürdü.
Bugün birçok köyde Kirazcık merkez, Kıran, Mehter, Dangır, Guzköy, Ötegeçe, Pazaryeri vb. mahalleler tamamen boşalmış durumda. Bakın dün vefat eden ve yıllardır Hocaköyü Mehter mahallesinin bekçisi, hafızası Islıkçıgilden Mustafa amcanın ölümü Mehter köyünü de sessizliğe büründürecektir. Eskiden bayramlarda dolup taşan köyler artık birkaç hanenin bile zor ayakta kaldığı, tarlaların ormanlara teslim olduğu bir sessizliğe mahkûm. Bu durum sadece Kastamonu’ya özgü değil; Anadolu’nun dört bir yanında aynı hikâye yaşanıyor. Devletimiz bu acı duruma mutlaka ama mutlaka bir çözüm bulmalıdır. Çünkü sadece köyler sönmüyor, tarım sönüyor, reçberlik bitiyor, hayvancılık bitiyor, ormanlar sahipsizleşiyor. Daha neler neler…

Anadolu’nun Kültürel Hafızası Tehlikede
Köylerdeki her ev, sadece bir yapı değil; bir ailenin hikâyesi, bir topluluğun ortak hafızası. Ancak bu hafızanın koruyucuları birer birer hayata veda ederken, köylerimiz de kültürel miraslarını kaybediyor. Yüzyıllardır süregelen gelenekler, yemek tarifleri, imece kültürü ve hikâyeler, bu sessizlik içinde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Özellikle Kastamonu gibi kültürel çeşitliliğiyle bilinen illerimizde, köylerin boşalması sadece bir sosyolojik değişim değil, aynı zamanda kültürel bir kayıp anlamına geliyor. Her köy, bir hikâye; her ev, bir tarihin tanığı. Ancak bu hikâyeleri anlatacak insanlar birer birer hayattan çekilirken, yerlerine yenileri gelmiyor.

Nefes Almak İçin Köylere Kaçış Hayali
Şehirlerdeki kalabalık, gürültü ve stres dolu hayatın içinde, köylere dönüş birçok kişi için hayalini kurduğu bir huzur kapısı. Ancak bu hayal çoğu zaman ya ekonomik imkânsızlıklar ya da bürokratik engeller yüzünden gerçekleşemiyor.
Köyüne dönmek isteyenler, yıllardır uğramadıkları evlerinin yolunu bile bulamayan akrabalarının imzasına muhtaç kalıyor. Devletin koyduğu prosedürler ise köyde ev yapmayı veya tadilat yaptırmayı bir işkenceye çeviriyor. Bir zamanlar herkesin evini imeceyle yaptığı köylerde bugün bürokrasinin ağırlığı altında nefes almak zor.

Bir Çağrının Başlangıcı
Bu yazı bir serinin ilk adımı. Köylerin sessizliğe gömülmesinin hikâyesini anlatan bu satırlar, ikinci yazıda daha somut öneriler ve çözüm çağrılarıyla devam edecek. Kişisel olarak gördüğüm sıkıntıları ve çözüm yollarını Anadolu’nun boşalan köylerine yeniden hayat vermek için atılması gereken adımları dile getirmeye çalışacağım.
Çünkü köylerimiz yalnızca yaşlılarımızın anıları değil, ülkemizin geleceği için de büyük bir umut kaynağı. Her ölüm bir köyü söndürüyor, ama doğru adımlar atılırsa bu köyler yeniden şenlenebilir.
Not: 2.nci yazımda köylerdeki tapu, akraba, mirascı, imza ve bürokrasi sorunlarına değinmeye çalışacağım. Köye dönmek isteyenlere neden ve nasıl zorluklar çıkarılıyor bir bir anlatmaya çalışacağım. Bir balkon veya eve tamirat için ihtiyaç alınması gerektiğinde ortalama 50 kişiden imza alınmak zorunda kalınıyoru da yazacağım. Köyde nüfus azaldıkça kenetlenme olacağına fındık kabuğunu doldurmayacak olayların dargınlıkları ve küslüklerin neden arttığına da değinmek istiyorum. Yüzyıllardır Milletin efendisi olan köylülere peki şimdi neden ilgi gösterilmiyor sizin de görüşlerinizi bekliyoruz. Diğer yazımızda buluşmak üzere…
Selam ve dua ile…