enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp

“Gazı kaçmış gazoz gibiyim!” (Prof. Dr. Orhan Söylemez)

Kastamonu Üniversitesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Orhan Söylemez, Tosya37 Haber gazesinde yazdığı; hepimizin depremden sonraki ruh halini de özetleyen “Gazı kaçmış gazoz gibiyim!” yazısını önemine binaen burada da yayınlıyoruz.

“Gazı kaçmış gazoz gibiyim!” (Prof. Dr. Orhan Söylemez)
2 Mart 2023 09:02
A+
A-

İşte Prof. Dr. Orhan Söylemez hocamızın “Gazı kaçmış gazoz gibiyim!” yazısı…

Değerli dostlar, Bilmem aranızda “gazı kaçmış gazoz” seven var mıdır, lakin ben sevmiyorum. Düz mantıkla düşünüp yazının başlığına bakıp “kendimi sevmediğimi” söylemek mümkün!.. Aslında “kendimi sevmemek” değil, içinde bulunduğum “halet-i ruhiyemi” yani “ruh halimi” sevmediğimi söylemek istiyorum.

Bir ağabeyimiz vardı. Üniversitede üst düzeyde yöneticilik de yapmıştı. Zaman zaman onunla telefonda konuşurduk. Aradığımda veya o aradığında “abi, nasılsın?” sorusuna hep “Türkiye gibiyim!” cevabını verirdi. Aslında hemen hemen her gün ve hepimiz “Türkiye gibiyizdir” lakin bunu pek belli etmeyiz. İsterseniz içine bir bakalım bu cevabın.

Türkiye gibiyim!..

İki büyük depremi peş peşe yaşamışız. Onlarca binlerce bina yıkılmış, altında sayısını tam olarak bilemediğimiz “canlar” kalmış. Bulunabilenlerin sayısı kırk binleri geçmiş.
Tek tesellimiz sayısı az da olsa enkazlardan kurtarılanlar. Keşke hepsi kurtulsaydı da yıkılanlar sadece evler olsaydı. Şehirler yıkık dökük, sokaklar, dükkânlar harabe halinde. Ziya Paşa’nın meşhur sözünü hatırlatıyor bana: Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşaneler gördüm Dolaştım mülk-i İslam’ı bütün viraneler gördüm.
Diyor ki Ziya Paşa; “Müslüman olmayan ülkeleri gezdim, beldeler, şehirler, gösterişli yapılar gördüm, İslam ülkelerini dolaştım, bütün harabeler gördüm.” Ziya Paşa bunu yaklaşık bir buçuk asır önce söylemiş. Bugün işte tam bu haldeyiz. Virane yapıların—evler, dükkânlar, apartmanlar, çarşılar vs.—daha da virane hallerini görünce “gönül köşkümüz” de maalesef “viraneye” dönüyor. Kalbimiz de gönlümüz de kırık. Devlet ve millet el ele vermiş yıkık-dökükleri onarmaya çalışıyor. Ya kırık kalpler, ya virane olmuş gönüller ne olacak? İşimiz zor, gerçekten zor. Allah yâr ve yardımcımız olsun.

    Tosya’da bir gazozcu amcamız vardı. Benim yaşıtlarım hatırlarlar. Tosya gazozu özellikle yazın sıcağında susuzluğumuzu giderir, gönlümüzü hoş ederdi. Hafızam beni yanıltmıyorsa şişesi bir lira idi. Ama o zaman o “bir lirayı” bulmak öyle kolay değildi. Gazozcu amca ürettiği gazozlarla biz çocukların gönlünde “taht” kurmuştu. Eğer bu dünyadan göçtüyse, Allah da onun mekânını cennetin bir köşesinde yapar inşallah.

Gazozun ve modern dünyada süper güç olan ABD’nin, işgalci-emperyalist ve kapitalist Amerika’nın bildiğimiz belli başlı markaları vardır. McDonalds, Marlboro, Coca-Cola veya Pepsi gibi. Belki Pizza-Hut’ı bile sayabiliriz. Adını vermek istemediğim bir Afrika ülkesinde “Pizza-Hut” dükkânının bahçesinde toplanan müşterileri seçerek içeri aldıklarını gözlerimle gördüm. Bu büyük güç bunlarla önce insanları bağımlı hale getirir sonra da kendine “hayran” ederdi. Ben de Pizza-Hut hayranıyım, bunu da belirtmeden geçemem. Burgerciler de sık uğrak yerlerimdir. Ama bu durum “gerçekleri” söylememe veya yazmama engel değil. Gazozcu amcanın gazozu gibi bu Coca-Cola’nın da Pepsi’nin de “gazı kaçınca” hiçbir tadı tuzu kalmıyor. Bakın cümle kendiliğinden ne kadar güzel yere geldi: “Tadım tuzum kalmadı!” Tıpkı gazı kaçmış “gazoz” ve diğer “gazlı” içecekler gibi tadımız tuzumuz kalmadı. Bir taraftan “deprem” vurmuşken ve gönlümüzü yaralamışken çare olarak üretilen ‘uzaktan eğitim’de tadımızı tuzumuzu kaçırdı. Bunu “inkâr” etmek yalan ile iştigal etmek demektir. Evet, adına “pandemi” denilen Türkçesiyle “salgın” döneminde hepimizi “evlerimize” tıkıp derslerimizi uzaktan yaptıran “küresel güçleri” biliyoruz. Hâlbuki yaşadığımız “ağır bir grip” vakasıydı ve muhtemelen “sürü bağışıklığı” ile atlatabilecekken evlerimize kapanmıştık.
O zaman bunu savunanlara “deli” muamelesi yapılıyordu. Hatırlarsınız. Peş peşe dört veya beş aşı yaptırdık. Bir ara benim “aşım” senin “aşını” döver misali aşılarımızı bile mukayese etmeye alışmıştık. Bu senenin yani geçen Eylül ayında başlayan “grip mevsiminde” de “griplikler” özür dilerim “gariplikler” olduysa da kimse “haydi çocuklar aşıya!” demedi. Şubat ayının son günlerine geldik; kimse niye aşı olmadın diye sormadı!..

Salgın döneminde dersleri uzaktan yaptık, yapmaya çalıştık, yapmaya alıştık belki de. Bugün yine “uzaktan” derslere başladık. Hayırlı olsun! Deprem öldürmez, insan öldürür denildiğini sık sık duyuyoruz. Eğitim de yaşatır demeliyiz. Japon bilim adamı depremden korunmanın yolunu “eğitime” bağlıyordu. Uzaktan eğitime nasıl bağlar bilemesem de “eğitime” vurgu yapması bence önemli.

Başkanlığımız, hükümetimiz, kim bilir belki de devletimiz böyle bir karar aldı ve bizler de icra ediyoruz. Büyüklerimiz “böyle buyurdular ise” bizler de uymak zorundayız; lakin söylemeden edemeyeceğim “uzaktan eğitim” de “eğitime uzak” kalıyor. Buradan devlet büyüklerine sesleniyorum: Lütfen eğitime uzak kalmayın!.. Gençleri eğitimden uzaklaştırmayın Geçen bir yazıda okumuştum. ‘Külliyen yanlış!’ diyordu “uzaktan eğitim” için. Ben de katılıyorum. Yanlış hesabın Bağdat’tan döndüğünü biliyoruz. Umarız bu “yanlış hesap” da Ankara’dan döner. Hepinize güzel bir hafta diliyorum.

Kalın sağlıcakla.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.