“Terörsüz Türkiye” İçin Gerçek Bir Mutabakat Gerekli: Muhalefet Rövanşist Davranmamalı
Yıllardır siyasetin en ağır söylemlerine malzeme olan terör meselesi, bugün “terörsüz Türkiye” başlığıyla yeniden masada. Peki ne değişti? Dün terörist ilan edilenler bugün nasıl muhatap kabul ediliyor? Bu sürecin gerçekten samimi ve toplumsal mutabakatla yürütülmesi şart.

Dünün Suçlamaları, Bugünün Sessizliği
2023 seçim sürecinde, muhalefet terörle yan yana gösterilerek ağır ithamlarla karşılaştı. Altılı masa, PKK ile iş birliği yapmakla, HDP ile yol yürümekle suçlandı. Videolar, manşetler, miting kürsülerinde atılan iftiralar sadece genel başkanları değil, sıradan seçmenleri bile etkiledi. Bu öyle bir noktaya vardı ki, yılların ağabeyi Temel Karamoğluoğlu bile çok kolayca ‘terörist’ ilan edildi. O dönem bizlere bile terörist muamelesi yapan, arkadaşlıklarını sonlandıranlar oldu. Kimi dostlarımızın bize sırt çevirmesine, hatta sosyal medyada engellemesine şahit olduk. Kısaca “kan kustuk ama kızılcık şerbeti içtik” diyerek bağrımıza taş bastık. Tabi inancımıza göre de kul hakkına girenler yani bizleri terörist ilan edenler helallik almalıdırlar. Yoksa ahirete kalır benden söylemesi.!
Bugün ise aynı insanlar maalesef sessiz. Çünkü bu insanlar güç nerede ise oraya bakıyor. İktidar bir cemaati savunursa onlar da savunur. İktidar, HDP ile temasa geçerse onlar da destekler. Devlet Bahçeli birini överse övgü başlar, eleştirirse herkes onunla birlikte hedef alır. Siyaset fikirlerimiz uyuşmasa da kesinlikle birileri düşmanlaştırılmamalıdır. Bakın dün ak dediğinize bugün kara diyecek duruma gelebiliyorsunuz. Siyaset hamasetle yapılmaz ve asla da yapılmamalıdır.

Siyasetin 180 Değil, 360 Derece Dönüşü
Sayın Devlet Bahçeli’nin açıklamasıyla gündeme gelen “Terörsüz Türkiye” kavramı, elbette kulağa hoş geliyor. Kim istemez ki terörün tamamen sona erdiği bir Türkiye’yi? Ancak bu kırk yıllık sorunun bir günde, hiçbir hazırlık olmadan böyle bir dille gündeme gelmesi elbette sorgulanmalı.
Dün Anayasa Mahkemesi’ni HDP’yi kapatmadığı için kapatmakla tehdit eden Bahçeli, bugün terörle mücadelenin tamamen sona erdiğini, yeni bir sürecin başladığını söylüyor. Oysa Bahçeli’nin açıklamasından bir gün önce 81 MHP il başkanına, Bahçeli’nin söylediği önerileri bire bir söyleseniz, 81 il başkanın hepsi sizi oracıkta linç ederlerdi değil mi?

Peki Bu Süreç Nasıl Yürütülmeliydi?
Bu kadar önemli bir mesele, sokak siyasetiyle değil, devlet ciddiyetiyle yürütülmeliydi. MİT Başkanı Sayın İbrahim Kalın’ın siyasi partileri ziyaret etmesi bu anlamda olumlu bir adım. Ancak keşke bu süreç daha başında; Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanı veya ilgili heyetler tarafından parti liderlerine anlatılsaydı, ortak toplantılar düzenlenseydi.
Muhalefet de elbette her şeyi reddetmemeli. Orta Doğu’daki gelişmeler, İran-İsrail gerilimi, Suriye meselesi derken Türkiye’nin önünde ciddi jeopolitik riskler var. Böyle bir dönemde ortak akılla hareket edilmeli. Ancak bu, geçmişin yanlışlarının üzerinin örtülmesi anlamına da gelmemeli.

İYİ Parti’nin Tavrı ve Muhalefetin Sorumluluğu
Terörsüz Türkiye Komisyonu’na katılmama kararı alan İYİ Parti büyük bir hata yapıyor bence. Endişeler varsa, bu komisyonlarda dile getirilmelidir. Katılmayarak çözüm sürecinin dışında kalmak hem seçmene hem de ülkenin geleceğine zarar verir. İktidarda bu komisyonda TBMM’deki sayısal üstünlüğüne güvenmemeli ve sanki 1 milletvekilinin oyuna ihtiyacı varmış gibi davranarak her görüşü, öneriyi ve eleştiriyi dikkate almalı ve muhalefeti bu konuda samimi olduğuna ikna etmelidir.
Saadet Partisinin tavrı örnek alınmalı
Geçmişte onlarca kez hakaret edilerek terörize edilen, PKK ile yan yana olmakla suçlanan ve Camilerden kovulan Saadet Partisi’nin bu süreçte, Yeni Yol grubuyla gösterdiği yaklaşım son derece önemlidir. Türkiye’nin bu yaklaşım tarzını örnek alması gerekir. Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Dün bize, sizin yaptıklarınızı, bugün biz size yapmayacağız yaklaşımını alkışlamak gerekiyor. Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, geçmişten de bir helallik ve özür beklediklerini söylemesi son derece önemli. Temel Karamoğlu’nu “PKK ile işbirliği sözleşmesi yapmakla” suçlayan bir İçişleri Bakanımız ve buna inanan milyonlar olmuştu. Altılı masanın ayağı altında PKK var, APO var, Kandil var diyenler şu anda AK Parti, MHP ve DEM olarak beraber yürüyoruz ve bu yola beraber çıktık diyebiliyorlar. Onun için siyasette 180 derece değişkenlikler olabilir, bu değişkenlikleri ve fikir ayrıklarını terörize ederek ve düşmanlaştırarak değil de fikirler üzerinden tartışarak yürürsek yarın yeni gelişmelerde de bu kadar ters durumlara düşmeyiz diye düşünüyorum. Artık bu işler ve olaylar bize ders ve tecrübe olur inşallah.
Aynı şekilde, CHP, YRP, DEVA, Gelecek ve tüm siyasi partiler de geçmişte uğradıkları siyasi linç unutulmadan, ama bu lince karşılık olarak aynı dille değil, devlet ciddiyetiyle hareket etmeleri gerekir. Özür beklenebilir, helallik istenebilir ama mesele Türkiye’nin ortak geleceğidir. Ülkemizi yönetenler ve yönetmeye aday olanların hepsi; Abd dışişleri bakanı Condoleezza Rice’ın, 7 ağustos 2003 yılında “Türkiye dahil 22 İslam ülkesinin sınırları değişecek” söylemini kesinlikle unutmamaları ve çok önemsemeleri gerekiyor.
Bu Konu Ne Siyasi Malzeme, Ne Televizyon Tuzu Biberi Olmalı
Bu mesele; ne üç beş oy hesabına malzeme edilmeli, ne de her akşam ekranlarda horoz dövüşü gibi eski siyasetçiler ve gazetecilere tartışma programları haline getirilmemelidir. Terör, şehit aileleri için bir acıdır. Her konuşma, her tartışma şehit evlerine tekrar bir acı yaşatmak anlamına gelir. Bu acıyı hafifletmenin yolu popülizm değil, açıklık, dürüstlük ve samimiyettir.
“Tecrübe Edilen Şey Tecrübe Edilmez”
Mesele öyle bir noktaya geldi ki, Bir kaç yıl önce terörle bağlantılı olduğu iddia edilen belediyelere tek tek kayyum atanırken, şimdi hiç bir DEM Partili belediyeye kayyum atanmıyor. Geçmişte yanan tüm orman yangınlarına “PKK yaktı, Teröristler yaktı” denirken, bu yıl yangınlar adeta doğa olayı gibi geçiştiriliyor. Bu çifte standartlar siyasetin ne kadar basit yapıldığını göstermesi açısından son derece önemli. Bu davranışlar halkın gözünden kaçmıyor ve güvenini de bir şekilde sarsıyor. Onun için her konu körü körüne siyasi malzeme yapılmamalıdır kesinlikle.

Toplumsal Mutabakat, Gerçek Güvencedir
Bu süreçte sadece siyasi partiler değil, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, iş dünyası da sürece dahil edilmelidir. Kamusen, Memur-Sen, Hak-İş, Türk-İş, MÜSİAD, TÜSİAD gibi kuruluşların da görüşleri alınmalıdır. “Terörsüz Türkiye” komisyonunun çalışması 600 milletvekilinin tamamına yakınının onayıyla çıkarsa, halkımızın geçmişte bu konuda yüreği de yanmış olsa bile bu işe ülkemizin geleceği ve bekası için olumlu bakacaktır diye düşünüyorum.
“Terörsüz Türkiye” konusu önemli ama bu süreç içinde hiç bir şehit ailesi incitilmemeli, şehitlerin kemikleri sızlatılmamalıdır. Mecliste ve Ekranlarda Pkk lideri Apo’ya methiyeler, övgüler, iltifatlar, yalakalıklar yapılmamalı ve bu süreç sulandırılmamalıdır. Yok Kürt liderliği, yok milletvekilliği, yok beyefendi, yok sayın, yok parti başkanlığı gibi ünvanlara layık görülmemelidir. Pkk lideri Apo kesinlikle arka planda kalmalıdır.
Bu konuyu TBMM’de, sıradan bir yasa gibi “kabul edenler, etmeyenler” formatında geçirmeye kalkmak büyük bir vebaldir. Terörle mücadele bir sayı meselesi değil, bir gelecek meselesidir. Bu yüzden kararların arkasında tam bir toplumsal uzlaşma ve mutabakat olmalıdır.
Eğer bugün APO’nun meclise getirilmesi dahi konuşulabiliyorsa, dün atılan urganların, edilen hakaretlerin, kurulan kumpasların izahı yapılmalı ve özür dilenmeli ki; bu süreç, tekrar bir siyasi oyuna dönüşmemelidir. Gerçek bir “Terörsüz Türkiye” ancak iktidar ve muhalefetin samimiyetiyle ve mutabakatıyla mümkün olur.
Abd’nin 32.nci başkanı Franklin D. Roosevelt’in şu sözünü hatırlatarak yazımı sonlandırmak istiyorum.
“Politikada hiçbir şey tesadüf değildir. Bir şey vuku buluyorsa o şeyin önceden planlandığından emin olabilirsiniz.”
Buradaki esas mesele planı kimin yaptığıdır. Gelin böylesi önemli bir planı Ülke olarak biz yapalım.
Selam ve dua ile…