Niçin Mekkenin Fethi ve Miladi Yılbaşı Kutlamalıyız?
Resulullah Aleyhisselatüvesselam Efendimiz Mekke’de 13 yıllık tevhit mücadelesinin ardından, İslam devletini kurmak üzere Medine-i Münevvere’ ye hicret etmiş, hayatın her alanında peyderpey inen vahyin 10 yıllık tatbikatı sonucunda da görevini tamamlayıp Medine’de darı bekaya hicret etmiştir.
Mekke döneminde 3 yıl gizli gizli tebliğin ardından açık tebliğ ile müşriklerle mücadele hızlanmış, hicrete kadar küfrün karakteristik yapısı olan; yalanlama, alay etme, dolaylı ikaz, teklif, tehdit, baskı, şiddet, boykot, ambargo ve yok etme gibi birçok yöntemin ardından bisetin 13.yılında hicret gerçekleşmiştir.
Medine-i Münevvere ’de ilk olarak; fert, cemaat ve düzen bazında emredilen bütün ibadetlerin tatbikat merkezi olarak mescidi nebeviyi inşa etmiş. İkinci olarak Ensar ve Muhacirin arasında bozulmayacak şekilde iç barışı sağlamış. Üçüncü olarak ekonomik ihtiyaçları karşılayacak ve
Müslümanların ürettiği malları arz ve talep edebilecekleri bir pazar yerini inşa ettirip, koruma altına almış, son olarak her devlet için gerekli olan dış güvenliği sağlayacak antlaşmaları Medine’de yaşayan Yahudilerle ve diğer unsurlarla yapmış Müslümanlara ümmet olma şuurunu kazandırmıştır.
Böylece bir devletin bütün unsurlarını en güzel bir model halinde oluşturmuştur. Bunu gören ve tehlikeyi sezen Mekkeli Müşrikler bu devleti yok etmek ve yayılışını önlemek için Medine’ye 6 yıl içerisinde Bedir, Uhud ve Hendek savaşları olarak bilinen 3 büyük saldırı düzenlemişlerdir. Bütün bu saldırılara rağmen Medine İslam Devletinin ne varlığını nede yayılışını engelleyememişlerdir. İki ay süren Hendek savaşının ardından Sevgili Peygamberimiz (S.a.v.): “Artık müşrikler bir daha Medine’ye saldıramayacaktır.” Buyurmuştur.
Hz. Peygamber (S.a.v.) hicretin 6.Yılında; “bizde Mekke’ye gelen umreci ve hacılara yasak koymayarak onlara gerekli hizmeti yapıyoruz” diyerek Müslümanlara çaka satan müşriklere karşı “Kâbe’de umre yapmak üzere” silahları olmayan 1400 kişi ile Mekke’ye doğru yola koyulmuştur. Bunu duyan müşriklerin liderleri bu kutlu yürüyüşü engellemek üzere Mekke civarında bulunan Hudeybiye’de anlaşma masasına oturmaya mecbur kalmışlardır. Hudeybiye antlaşması Kuran-ı Kerimde Mekke’nin fethinin başlangıcı olarak nitelendirilmektedir. 10 maddelik anlaşmanın ardından Peygamberimiz (S.a.v.) Medine’ye dönmüş çevresinde bulunan uzak yakın bütün kabilelere ve o çağın doğu ve batıdaki bütün büyük devletlerinin idarecilerine elçiler göndererek onları hak din olan İslam dinine davet etmiştir.
Ayrıca Hudeybiye anlaşmasını bozan Mekkeli Müşriklerin üzerine gitmek amacı ile 10 bin kişilik güçlü bir orduyu hızlıca hazırlamış ve hicretin 8. Yılı ramazan ayında yola çıkmıştır. Uyguladığı siyasi stratejilerin üzerine çaresiz kalan Mekke müşrikleri önemli bir mukavemet gösteremeden Mekke’yi Peygamberimiz (s.a.v)’e teslim etmişlerdir.
Peygamberimiz (s.a.v) Mekke-i Mükerreme ’ye devesi üzerinde secde ederek girmiş; kan dökmeden, savaşmadan şehri teslim almıştır. Herkesi affetmiş ve o günün af günü olduğunu ilan etmiştir.
İslam tarihinde çok ayrı bir yeri olan bu fetihten sadece Müslümanlar değil birçok gayr-i Müslim tarihçiler bile ibretler çıkarmış ve hayranlıklarını dile getirmişlerdir.
Uzun yıllar Müslümanlarla savaşan, bu savaşlarda birçok yakınını kaybeden, kan davası gütmeyi adet edinen, kin ve nefret duyguları ile dolmuş şehir halkının gönüllerini Hz. Peygamber (s.a.v) silah kullanmadan, şiddete başvurmadan tüm dünyaya ders olacak “vücut bulmuş bir ahlakilik” ile fethetmiştir.
Ötekine veya kendi halkına zulmeden ve ona her türlü zulmü reva görebilen günümüz insanlığına ’da her yönü ile ibret olacak bir örneklik sergilemiştir.
Bugün ülkemizin ve dünyanın birçok yerinde çeşitli fitnelerle ve aldatmalarla birbirine silah çeken bütün Müslümanların en fazla ihtiyacı olan değerler hiç şüphesiz Mekke’nin fethindedir. Afganistan’dan Irak’a, Suriye’den Libya’ya yaşadığımız kışların baharını getirecek yol haritası Mekke’nin fethindedir. Bitmeyen iç savaşlarla mahvolmuş bir Ümmet’e kurtuluş reçetesi Mekke’nin fethindedir.
Yaşadığımız çağa ve tüm çağlara 1446 yıl öncesinden ders vererek ışığıyla aydınlatan abidelerden biride hiç şüphesiz Mekke’nin fethidir.
“(Resulüm!) Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.” (Araf: 199) ayet-i kerimesinin bir tatbikatı da hiç şüphesiz Mekke’nin fethidir.
İslam’ın kelime manalarından biri olan “Barış’ın” en mükemmel, en ideal, en insani şekilde tesis edilmesinin adıdır Mekke’nin fethi.
Bedir’de, Uhud ’da Hendek’te ve nice seriyye ve gazvelerde ortaya konulan mücadele ve emeğin meyvesidir Mekke’nin fethi.
Alemlere rahmet olan Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)’in en güçlü olduğu vakitte, meşru dairede her türlü intikamı alma hakkı mevcutken en büyük tevazu örneğini gösterip herkesi affederek sergilediği muhteşem bir örnekliktir Mekke’nin fethi.
Bu örneklikten nasibini alan bir Müslüman; kin gütmez, intikamla hareket etmez, lanet etmez, Müslüman kardeşine karşı silah çekmez; askeri ve politik gücünü, zenginliğini Müslümanlar üzerinde üstünlük taslamak için kullanmaz.
Bu örnekliğin gösterdiği yolda yürüyen bir Müslüman; savaşın yerine barışı, çatışmanın yerine diyaloğu, çifte standardın yerine eşitliği, zulmün yerine adaleti, bâtılın yerine hakkı ikame etmeye çalışır.
31 Aralığı 1 Ocağa bağlayan yılbaşı gecesinde Mekke’nin fethinden ibret almak amacı ile anma programlarının yapılması; barışın, ahlakın ve iyiliğin yaygınlaşması, kötülüğün zulmün ve sefahatin kaldırılması için ulvi bir hatırlatmadır. Her ulvi gayenin ve o gayeyi gerçekleştirenlerin karşısına tarihte olduğu gibi bugünde engeller çıkacak; eleştirenler, alaya alanlar, yok sayanlar olacaktır.
Şuurlu her Müslüman; İslam düşmanlarına benzemenin, onların gittiği yoldan gitmenin ve onların batıl olan yaşam tarzlarını taklit etmenin sonunda esarete ve yok olmaya varacağını bilmektedir. Ayrıca yılbaşı gecesi içki, kumar, piyango ve yaşanan rezalet ve sefahatlerin Müslümanları inançlarından saptırmak üzere şeytanların düzenlediği birer tuzak olduğunu da bilir.
Hz. Peygamber (s.a.v)’in yolundan giden rahmetli Erbakan Hocamız gibi bizde bize yapılanları affederek nezaketi, ağır başlılığı, vakarı, sükûneti düstur edinip gönülleri fethedene kadar bütün insanlığın kurtuluşu için canla başla her alanda çalışacağız inşallah.
Yolumuz ikna ve tebliğ yoludur.
Ne mutlu bu yolun yolcularına!
Ne mutlu bu yolun değerini ve kıymetini bilenlere!
Ne mutlu bu yolda sebat edenlere!
Ne mutlu bu yolda olduğuna şükredenlere.
Muhittin Hamdi Yıldırım
Din-Bir-Der Genel Başkanı