Kastamonu’nun Sessiz Mirası: Ferhatpaşa Camii’nde Asırlık Hikâye Saklı
1559 yılında Ferhat Paşa tarafından inşa edilen ve Seyfi Dede’nin duasıyla yükselen Ferhatpaşa Camii, mimarisi, kitabeleri ve tarihî kimliğiyle Kastamonu’nun derin kültürel hafızasını yansıtıyor.

Osmanlı’dan Günümüze Uzanan Bir Mabedin Sessiz Şahidi: Ferhatpaşa Camii
Kastamonu’nun Cebrail Mahallesi’nde, Uzun Sokak’ta mütevazı bir sessizlikle yükselen Ferhatpaşa Camii, sadece bir ibadet mekânı değil; aynı zamanda Kastamonu’nun hafızasında yüzyılları aşan bir tarihin taşıyıcısıdır. Hacıkadı Camii olarak da bilinen yapı, hem mimarisiyle hem de taşlara kazınan hatıralarıyla geçmişle bugünü buluşturmaktadır. Kastamonu Haber ekibimizin yerinde incelediği bu tarihi eser, Kastamonu’nun kültürel ve dini kimliğine dair ipuçlarını ziyaretçilerine sunmaktadır.
Kesme taş ve moloz taşının birlikte kullanıldığı caminin çatısı, geleneksel Osmanlı mimarisiyle örtüşecek şekilde ahşap üzerine sacla kaplanmıştır. Çatıyla duvarların birleşim noktasında yer alan iki sıra testere dişi taş motif, yapıya zarif bir süsleme katmaktadır. Bu detaylar, yalnızca bir yapı estetiği değil; aynı zamanda Osmanlı taş işçiliğinin incelikli izlerini taşımaktadır.
Kitabelerle Konuşan Duvarlar: Seyfi Dede’den Ferhat Paşa’ya
Caminin en dikkat çekici yönlerinden biri hiç şüphesiz taç kapısında yer alan kitabelerdir. Renkli mermerden yapılmış kapı, geçme tekniğiyle inşa edilmiştir. Üzerindeki inşa ve tamir kitabeleri, caminin tarihine ışık tutan kıymetli belgelerdir. İnşa kitabesinde geçen beyitlere göre, âriflerin kutbu olarak anılan Seyfi Dede’nin duası üzerine Ferhat Paşa tarafından cami inşa ettirilmiş, 967/1559 yılına denk gelen bu tarih, “hoşça binâ” ve “şuhça binâ” ifadeleriyle ebced hesaplamasıyla da doğrulanmıştır.
Ferhat Paşa, sadece bu camiyle değil, aynı dönemde inşa ettirdiği hamamla da Kastamonu’da kalıcı izler bırakmıştır. Yeniçeri ağalığından beylerbeyliğe, ardından üçüncü vezirliğe yükselen Ferhat Paşa’nın, hattat kimliği ve mushaflardan kazandığı gelirle hayır eserleri yaptırması, onu klasik bir Osmanlı devlet adamından daha fazlası hâline getirmektedir.
Asırlık Tamiratlar ve Dergâh Kimliği
Caminin tarih boyunca birçok kez tamirat geçirdiği bilinmektedir. 1166/1752 tarihli tamir kitabesi, Seyfi Dede’nin ruhuna ithafen yapılan bir onarımı belgelendirirken; 1195/1780 yılında Ferhat Paşa’nın soyundan gelen bir hayırseverin yine camiyi ihya ettirdiği anlaşılmaktadır. 1815 ve 1958 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılan onarımlar, caminin korunmasına yönelik devlet desteğinin devam ettiğini göstermektedir. Son olarak 2005 yılında gerçekleştirilen restorasyonla cami bugünkü görünümünü almıştır.
Vakfiye ve arşiv belgelerinde caminin farklı isimlerle anılması —Hacıkadı Camii, Hatipzâde Dergâhı ve Seyfîzâde Dergâhı— bu mabedin yalnızca bir cami değil, aynı zamanda bir Halvetî dergâhı olarak da hizmet verdiğini göstermektedir. Milli Mücadele döneminde Hilâl-i Ahmer (Kızılay) deposu olarak kullanılması, caminin tarihsel bağlamda nasıl bir fonksiyon üstlendiğini de gözler önüne sermektedir.
Mimari Detaylarda Saklı Zarafet
Caminin iç kısmına girildiğinde ahşap mahfil dikkat çeker. 10,60 x 11,55 metrelik sahnın döşemesi ahşap kaplamadır. Üç katlı iç içe geçmiş kırlangıç tavan, klasik Osmanlı cami mimarisinin zarif bir örneğidir. Göbeği süslemelerle işlenmiş olan bu tavan, dönemin el işçiliğine ışık tutar. Taş işçiliği ile yapılmış sade minber ve mukarnas sanatının zarafetini taşıyan mihrabın hücresi, caminin sanatsal değerini arttıran unsurlardandır.
Mihrabın üst kısmında yer alan ve Âl-i İmrân Sûresi’nin 37. ayetini içeren levha, hattat Emrullah Demirkaya’nın eseridir. Bu yazı, mekâna sadece dini değil, aynı zamanda sanatsal bir ruh da katmaktadır.
Minarenin sekiz köşeli kaidesi ve çatı hizasındaki süslemeleri, taş işçiliğinin ne kadar özenli yapıldığını ortaya koymaktadır. Kesme taşla yapılan bu minare, caminin genel estetiğiyle bütünlük oluşturur.
Osmanlı Mezarlığı ve Sessiz Tanıklar
Caminin haziresinde Osmanlı dönemine ait çok sayıda mezar taşı bulunmaktadır. Bu mezarlar, yalnızca caminin değil; Kastamonu’daki dini ve toplumsal yapının da sessiz tanıklarıdır. Her biri kendi dönemine ait şahsiyetleri barındıran bu mezarlık, hem tarihî hem de kültürel bir açık hava müzesi niteliğindedir.
Bugün hâlen ibadete açık olan Ferhatpaşa Camii, Kastamonu’nun tarihî ve mimarî değerlerini bir arada sunan, nadir yapılardan biridir. Sadece geçmişe değil, geleceğe de ışık tutan bu kutsal mekân, korunması gereken bir kültür mirasıdır.