Ekşi Mayalı Köy Ekmeği (Somun) nasıl yapılır (Ekşi mayanın özellikleri nelerdir?
Ekşi maya ekşi hamur mayası, eski bir tahıl fermantasyon biçimi olup, MÖ 1500 yılları civarında eski Mısır kökenli olduğu düşünülmektedir. Ekşi Maya birkaç yüzyıl önce ticari fırıncı mayası ile değiştirilene kadar tüm köylerimizde geleneksel ekmek mayası olarak kullanılır ve tüm evlerde bu ekşi maya muhafaza edilirdi.
Ekşi mayalı köy ekmeği
Ekşi mayalı köy ekmeği, köylerinde çokça yapılan ve tüketilmekte olan bir yöresel ekmek çeşididir. Yerleşik köy hayatının devam ettiği Anadolu’da, köylüler kendi yaptıkları yahut büyüklerinden miras kalan ekşi mayayı korumakta, un ile besleyerek sürdürebilirliğini sağlamaktadırlar.
Geleneksel yöntemlerle yapılan ekşi maya ve yöresine göre çeşitli buğdayından elde edilen un ile yoğurup fermente edilen hamur, çam, meşe, köknar ve çalıyla yakılan ateş tuğlasından yapılmış veya köylerde bazı yerlerde bulunan özel topraklarla sıvanmış fırınlarda pişirilerek enfes bir lezzete dönüşmektedir.
Köy ekmeği biz hep somun derdik. Hacim olarak büyük ve görüntüsü göze hitap eden, aynı zamanda el emeğinin tadı ve geleneksel yapının kokusunu barındıran ekşi mayalı köy ekmeği, Anadolu’nun her bir bölgesinin kültürel mirası içerisinde çok önemli bir yere sahiptir.
Özellikle bahar ve yaz aylarında hemen hemen tüm köylerde, mahallede veya bir evde yanan köy fırınlarını görebilir, bu sağlıklı ve geleneksel lezzeti tadımlayabilirsiniz.
Ekşi mayalı köy ekmeği nasıl yapılır?
Çocukluğumuzda her evde ekşi maya bulunurdu. Her ev “bugün fırına kuyacağım” dediğinde mutlaka o evde ekmek yani somun yapılırdı. Ekşi maya hiç eksik olmazdı. Buzdolabı olmamasına rağmen saklanarak muhafaza edilirdi. Eğer bir evde maya bir şekilde kaybolduysa mutlaka komşuya maya almaya gidilirdi.
Fırına ekmek kuyulacağı zaman o evde azda olsa bir telaş olurdu. Evin erkeği veya büyüğü fırın için özel odunlar hazırlardı. Evin kadını önce fırını siler temizler ve yakılmaya hazır ederdi. Sonra büyükçe bir tekneye 10-15 kilo hamur yapmak için un koyulurdu. Tuzuydu, sıcak suyuydu derken ekşi maya saklandığı yerden çıkarılır ve hamura katılırdı. Hamurla bir boksör gibi maç yapılır ve hamur hazır hale getirilirdi. Sonra üstü kapanıp mayalanması beklenirdi. mayalanana hamurun taşmaması için sık sık kontrol edilirdi.
Fırına koymak için odunlar özel olarak hazırlanan odunlarla fırın çatılır ve çıra ile yakılırdı. Odun ateşi kor olana kadar yanardı. Kor olmaya yakın ateş dağıtılır ve iyice korlaştırılırdı. İyice korlaştıktan sonra fırın silingüsü yani fırın paspası ile fırın silinir kömür ve küller dışarıya çıkarılırdı. Çıkan kül bir sacın üstüne döşenir ve kül çöreği, patates yani gumpiri veya simit pişirilebilirdi. Fırından çıkan kömür yani bugün mangal kömürü dediğimiz kömür ile mantuz yakılırdı. Elektrik olmadığı gibi özellikle büyük tüp falanda bulunmazdı. Yemekler ocak başında, mantuzda ve güzine vb. sobaların üzerinde pişerdi. Mantuz küçücük bir soba gibiydi ve her evde mutlaka bulunurdu.
Köy evininin tüpü : Mantuz
EKŞİ MAYALI EKMEK (SOMUN) HİKAYESİ
Fırında önce pide yapılır ve ilk fırına pide atılır kısa sürede pişirilirdi. Daha sonra ekşi mayayla hazırlanan ekmekler yani somunlar bir bir fırına, fırın kepçesiyle dipten başlayarak dizilirdi. Yaklaşık fırının büyüklüğüne göre 12-20 arası ekmek sığardı. Fırına verme işlemi bitince fırının ağzı saç ile kapatılır ve saate bakılarak 1 saat süreyle pişmesi için beklenirdi. Saat dolduktan sonra fırın küreği yardımıyla tek tek çıkarılır ve sofra bezi benzeri bir örtüye sarılırdı. Bu şekilde bir eve bir hafta 10 gün yeterdi ekşi mayalı ekmek yani somunlar..
Bu ekmeklerin bir gramı bili zayi olmazdı. Bayatlayan ekmekler ya sobada kızartılırdı ya da yumurtalı ekmek yapılırdı. Ya da ayran ve yoğurda doğranıp com yapılırdı. tarhana çorbasına doğranır, veya hayvana giderken azık olarak alınır dağda akan bir suyun başında ıslanarak yenirdi. Bunların hepsinin lezzeti inanılmaz olurdu. İnek sağılırken bir dilim ekmek yedirilirdi. Hele imece yani imeci tutulacağı zaman mutlaka fırına kuyulurdu.
Fırınlar köylerde bir evin olmazsa olmazlarındandı. Belirli süre sonra bozulan fırınlar ve ocak başları köyün veya bir başka köyün belirli yerlerinde çıkan topraklarla özenle sıvanırdı. Sıvama işini herkes yapamazdı. Çünkü fırının içine girilmesi ve tüm bölgelerinin sıvanması gerekirdi. Oluşan delikler kapanır ve yangın çıkma tehlikesi bertaraf edilirdi.
Sıcak somunlardan bir tanesinin kapağı daire biçiminde kesilir ve içine hakiki tereyağı konulur, ekmeğin içi iyice karıştırılarak lokma şeklinde kaşıkla yenilirdi. Bu ekmeğin kabuğunu yemek için bile yarış ederdik. Ekmeğin fırında olduğu saatlerde köyden misafir falan geçerse kokusunu mutlaka hissederdi ve ev sahibi tarafından “gel somuna yağ koyalım da yiyelim” diye davet edilirdi. Hey gidi günler hey hey…