Ailede Geçimsizliğin ve Anlaşamamanın Nedenleri Nelerdir (Ailede Mutlu Olmanın Yolları)
Aile huzurun kaynağı, mutluluğun adresidir. Aslında aile, mutluluğu oluşturan fertleri ile birlikte koskoca bir devlet, devlet de aslında kocaman bir ailedir. Mutlu olmayı hedefleyerek evlenen kadın ve erkek, maalesef bazen mutsuz, huzursuz olabiliyorlar. Hatta bu sıkıntı bazen o kadar ileri gidiyor ki geçimsizliğe yol açıp sonunda aile dağılabiliyor.
AİLEDE GEÇİMSİZLİK VE ANLAŞAMAMA SEBEPLERİ NELERDİR?
Ailede geçimsizlik ve anlaşmazlığa neden olan bazı unsurlar vardır. Bu unsurların başlıcaları şunlardır:
1- Yaş Farkı.
Yaşta denge evlilik için çok önemlidir. Eşlerin anlaşabilmeleri, birbirlerine uyum sağlayabilmeleri için aralarında aşırı yaş farkı olmaması gerekiyor. Araştırmalara göre evlenecek olan çiftlerde erkek kadına göre 6 yaş daha büyük/olgun olması gerekiyor. Kadınlar kendinden büyük erkeklerle daha iyi anlaşabiliyor, erkekler için de bu durum daha uygun olduğu söyleniyor. İslamın konuya bakışı da; kadın erken yaşlarda ve kendisinden yaşça büyük olan bir erkekle evlenmelidir. Kadın erken yaşlarda evlenmeli ki, kocasına ve yeni evine daha çabuk uyum sağlayıp adapte olabilsin.
Peki kadın erkekten büyük olursa ne olur. Elbette anlaşabildikten sonra, az bir yaş farkıyla kadın erkekten büyük olabilir. Ama böyle çiftlerin mutlu olmaları, ideal bir evlilik sürdürebilmeleri zordur ve istisnadır. Her kuralın bir istisnası vardır ama o istisnalar kuralı bozmaz.
Yeni evlenecek olan çiftler için, erkeğin kadından az da olsa yaşça büyük olmasına dikkat etmeliler.
2- Huy ve Mizaç Uyuşmazlığı.
Aynı bölgede yetişmemiş, aynı dili konuşmamış, aynı kültürün içerisinde yoğrulmamış olan iki kişi hayatlarını birleştirdiklerinde bazı istenmeyen sonuçlar olacaktır.
Doğuştan gelen bir huy ve mizaç uyuşmazlığı da olabilir. Genelde araştırılmadan, ebeveynlerin görüşleri alınmadan yapılan evliliklerde böyle sorunlar olabiliyor. Bir ömür geçirilecek olan evlilikler aceleye getirilmemeli, bu konuda ebeveynlerin ve işin ehli büyüklerin görüşleri alınmalıdır.
3- Eğitim ve Kültür Farkı.
İki genç birbirlerine aşık olduklarında her şeyi tozpembe görebilirler. Belki de sonu hesap edilmeden evliliğe karar verilebiliyor. Kadın ilkokul mezunu, erkek ise üniversite mezunu olan iki kişi evlendiğinde önceleri belki de hiç bir sorun olmaz. Ama ilerde, akraba içerisinde, iş arkadaşları yanında, ziyaretlerde temsilden dolayı sorunlar ortaya çıkar. Önceleri belki biraz bastırılır bu duygular. Ama bir süre sonra bu sorunlar aşikar olmaya başlar ve huzursuzluk meydana gelir.
Bunun tersi de olabilir. Yani erkek ilkokul mezunu, kadın da üniversite mezunu olabilir. Yine aynı zikredilen sonuçlar kaçınılmaz olur.
Kültür farkı da aynı eğitim farkı gibi zuhur eder. Yaşamını dağda çobanlık yaparak geçimini sağlayan biri ile metropol şehirlerde ticaretle uğraşan biri evlendiğinde de benzer sonuçlar kaçınılmaz olacaktır.
Bunların da zıddı elbette vardır ve olacaktır. Ama istisnadır ve kaideyi asla bozmayacaktır.
4- Cinsel Sorunlar.
Evlilikte cinsel sorunlar da başlı başına bir sorundur ve bu sorunların hemen tedavi edilmesi gerekir.
Peki cinsellik nedir?
“Cinsellik, biyolojik, psikolojik, sosyal, kültürel, geleneksel, ahlaki, dini, politik ve ekonomik boyutları olan çok boyutlu bir bütündür.”
Cinsellik de diğer unsurlar gibi evlilikte çok önemli bir sorundur. Cinsel yaşam bir ihtiyaçtır ve gereği gibi icra edilmesi gerekmektedir. Tek taraflı bir haz ve zevk kesinlikle yeterli değildir ve karşı tarafa da zulümdür.
Cinsellik hakkında bilinmesi gerekenler şunlardır:
a) Cinsellik tüm insanlara hastır.
b) Cinsellik, yaşamın sağlıklı ve doğal bir parçasıdır. İnsan cinselliği sadece üreme amacı taşımaz, cinsellik haz amacıyla yaşanır. Bu bağlamda içerisinde cinsel arzular ve fanteziler yaşanması normaldir.
c) Cinsellik fiziksel, duygusal, zihinsel olduğu kadar toplumsal, sosyal ve entelektüeldir de.
d) Her insanın cinsel yönelimine uygun davranışta bulunma ve yaşama hakkı vardır.
e) Cinsel yaşam zorlama, baskı ve sömürüye fırsat vermemelidir.
f) Cinsel ilişkilerde karşılıklı sevgi, paylaşım ve birbirine özen gösterme hakim olmalıdır. Karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan cinsellik daha doyurucu ve sağlıklıdır.
g) Cinsel yaşam sorumluluk ve öz denetim gerektirir. Eşlere cinsellik konusunda gerekli ve doğru bilgilerin verilmesi gerekmektedir. Gerektiğinde eşler hizmet alabilecekleri kuruluşların bilgisini edinip destek almaktan kaçınmamalıdırlar.
5- Aşırı Kıskançlık, Kompleksler.
Aşırı kıskançlık hastalığı ülkemizde de özellikle, kadına şiddet olaylarında kendini göstermektedir. Sebebi sorulduğunda ise “ne yapayım çok seviyorum, kıskanıyorum, elimden gelmiyor” diye erkekler kendini savunuyor maalesef. Bu nasıl bir sevgi ki eşini öldüresiye dövecek kadar, yakacak kadar, hatta öldürecek kadar kıskanabiliyor.
Sağlıklı ve uygulanabilir yollarla kıskançlığımızın gerçekte nelerden kaynaklandığını anlamak ve onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmek, ilişkilerimiz, kariyerimiz ve kişisel hedeflerimize kadar hayatımızın hemen her alanında anahtar rol oynar
Her insan eşini kıskanır, kıskanmalı da. Ama bu kıskanma değil, bir hastalıktır ve hemen tedavi edilmesi gerekir. Bu psikopatlık derecesine kadar gelen hastalık günümüzde yaygınlaşarak artmaya devam ediyor.
Aşırı kıskançlık, ilaç ve psikoterapi ile tedavi edilebilir. İlişkilerde eşlerin birbirlerine güven duyması, iletişime açık olması ve empatiyi gündemde tutması kıskançlığı kontrol altında tutmaya yardımcı olur.
Kompleksin ise konumuzla alakalı tanımı; ruhsal açıdan yaşanan karmaşa olarak tarif edilebilir. Ruhi bunalımda veya, beynin berrak olmadığı durumlarda da insan sağlıklı düşünemez ve sağlıklı hareket edemez. Kompleks bir huy olarak da kişinin benliğine yerleşmiş olabilir.
Tedavi şekliyse; dostane ve güleryüz çerçevesinde içinde bulunduğu durumu, hoşgörüyle kendisine anlatarak, onun bu durumdan kurtulması gerektiği söylenmelidir. Onun için bundan başka çıkar yol yoktur.
6- Gereksiz Maddi Beklentiler.
Kadın bekarken anne ve babasının maddi durumu iyi olduğundan, refah düzeyi yüksek bir ortamda yaşamaya alışmış olabilir. Fakat bu durumun aynısını kocasının evinde de görebilmesi için, kocasının da zengin ve eşine karşı bonkör davranması gerekmektedir. Zengin bir ailenin kızı, orta yollu veya dar gelirli bir erkekle evlendiği zaman tabiidir ki kadın önceki refah durumunu sürdüremeyecektir. Bu da olmayınca kadın hayal kırıklığına uğrayacak ve gereksiz huzursuzluklar baş gösterecektir.
Eşler arasında özellikle kadınların kocasının gelirine ve sosyal alanda örfi harcamalara göre beklenti içerisinde olmalı, erkek de gelir düzeyine, sosyal hayata ve örfe göre eşini ve diğer aile fertlerini refah içerisinde yaşatmalıdır. Koca, hanımına evin ihtiyaçları dışında kendisinin istediği şekilde harcama yapabileceği para vermeli, kadın da israfa kaçmadan, fuzuli harcama yapmadan dengeli hareket etmelidir.
7- Eşlerin Ailelerine Karşı Tenkitler.
“Dört atanın hakkı birdir” mucibince hem kadın, hem erkek kayınvalide ve kayınbabasına kendi anne babası gibi, sayıp sevmeli, onlara değer vermelidir. Çünkü onlar senin çok sevdiğinin ebeveynleridirler. Sevdiğin eşinin dünyaya gelmelerine vesile onlardır.
Kişi en azından empati yaparak, ben eşimin ailesine nasıl davranırsam eşim de benim aileme öyle davranır diyerek onlara saygıda kusur etmemelidir.
Peygamber Efendimiz (sas) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor:
“ Allah’ın rızası anne ve babanın rızasındadır. Allah‘ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir”(Tirmizi ‘Birr’ 3).
Ufak tefek dünyalık veya nefsî arzulardan dolayı onların kalbi kırılmamalı, ne yapıp yapıp gönülleri alınıp, razı edilmelidirler.
8- Dini Farklı Anlama ve Yaşayış.
Dinimizin kaynağı bellidir: Kitap (Kur’an-ı Kerim), Sünnet, İcma-ı Ümmet, Kıyas-ı Fukaha. Afrika’da yaşayan Müslüman da, Avrupa’da yaşayan Müslüman da bu kaynaklardan beslenmek zorundadır. Ehl-i Sünnet inancı bunu gerektirir. Farklı cemaat, farklı tarikat içerisinde değişik mezheplere (Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli) mensup olabilir bir müslüman. Ama hüküm kaynağı kesinlikle değişmez. Ameli uygulamalarda farklılıklar olabilir ama konu ve hükümlerde kesinlikle ihtilaf söz konusu olamaz. Bu konular da zaten evlenmeden önceki dönemlerde araştırılması gereken konular.
9- Birbirlerinin İlgi ve Sevgisini Yetersiz Görmek.
Bazı insanlar sevgisini izhar etmede yetersiz kalabilirler. Ama bu, sevgisinin az olduğu anlamına gelmez. Çoğu zaman yorgunluktan veya işin yoğunluğundan dolayı bazen de ihmal edilebilir Bu durumda da karşı tarafın anlayışlı olması ve muhatabına yardımcı olması gerekir.
Genelde kadınlar kocalarından kendilerine daha fazla vakit ayırmalarını isterler, haklı olarak bunuda beklerler. Fakat erkekler bazen bunu ihmal edebilirler. Çünkü fıtraten ayrı yaratılmışlardır ve gününün çoğu dışarıda geçtiğinden kafası dağınık olabilir ve bu sevgisini eşine göstermede bazen geri kalmış olabilir. Bu durumda kadının yapacağı iş, kocasına yardımcı olmak, asla kocasının kendisini az sevdiği sonucuna varmamak olmalıdır.
Kadın da kocasının sevdiği işleri yaparak, sevdiği yemekleri yaparak, ona vakit ayırarak, kocasının evde olduğu zamanlarda onunla ilgilenerek, onun gönlünü kazanıp ona sevgisini izhar edebilir.
10- Çocuk Olmaması.
Dünya hayatı bir imtihan dünyasıdır. Bazı aileler, fazla çocuk istemediklerinden, korunma yöntemlerini denerken bile Allah cc onlara yine çocuk veriyor. Bazı aileler de çocuğumuz olsun, yuvamız şenlensin, soyumuz devam etsin diye doktor doktor gezip, hatırı sayılır para harcamalarına rağmen yine de çocukları olmuyor.
Gerekli tedavi süreçlerini gerçekleştirdikten sonra eğer halâ çocuk olmuyorsa, ‘Takdir-i İlahi, Allah’ın cc imtihanı’ deyip isyan etmemek gerekir. Nice aileler de var ki çocukları olduğuna bin pişman. “Böyle çocuğum olacağına keşke hiç çocuğum olmasaydı” serzenişlerini piyasada çok duyuyuz. Bu da bir isyandır ve imtihanın bir parçasıdır.
Sakat doğan, ömür boyu yatalak olan, felçli olan, daha sayılabilecek bir çok engelli olarak dünyaya gelen çocuklar var. Belki Allah cc seni böyle daha büyük bir imtihandan korudu. Gaybı yalnızca Allah cc bilir ve bize düşen sadece sabırdır ve bu işte de bir hikmet olduğunu kavrayabilmektir.
11- Eşler Hakkında Çevrenin Dedikodusu.
Merhum Nasrettin Hoca çocuğuyla köyden geçerken çocuğa:
-Oğlum sen küçüksün merkebe sen bin demiş. Çocuk merkebe binmiş köyden geçerken köylüler hocaya:
-Hoca ayıp olmuyor mu? Ufacık çocuk merkebe binmiş sen yürüyorsun demişler. Hoca milletin tepkisini çekmemek için:
-Oğlum sen in de ben bineyim demiş. Biraz ileri gittiklerinde köylüler:
-Hocam ayıp olmuyor mu? Ufacık çocuğu yürütüyorsun, sen merkebe binmişsin demişler. Bu sefer hoca da inmiş ikisi de yürüyorlar. Merkep boş gidiyor. Bu sefer köylüler:
-Hocam sizde hiç akıl yok mu? Merkep boş gidiyor, ikiniz de yürüyorsunuz dediklerinde, Hoca bu sefer de:
-Oğlum gel ikimizde binelim demiş ve ikisi de merkebe binip giderlerken köyün çıkışında köylüler:
-Hocam yazık değil mi bu merkebe? Bir merkebe iki kişi biner mi hiç demişler.
Bu kıssadan da anlaşılıyor ki çevreyi memnun etmek çok kolay bir iş değil. O yüzden kişi elinden geldiği kadarıyla doğru bildiklerini yapacak ve çevresindekilerden de etkilenmemeye çalışacaktır. Çevreye de dedikodu için malzeme vermeyecektir. Fikirleri ve eylemleri şeffaf olan biri çevre tarafından dedikoduya çok fazla maruz kalmaz. Ama hareketleri ve fikirleri açık olmayıp, belirsiz olan kişiler çevre tarafından dedikodu konusu olabilirler.
Geçinmemek için yüzlerce bahane bulunabilir ama aileyi yürütmeyi başarabilmek zor zanaat.
Velhasıl gemiyi hızlı süren değil, fırtınalı havalarda gemiyi karaya çıkarabilene kaptan denir.
Bekir AYDIN
Aile Danışmanı & Yaşam Koçu