Kur’an Yakma Eylemi ve “İslamilik İndeksi” Masalı (Doç. Dr. Şemsettin Kırış)
Batı bir kutuplaşmaya doğru gidiyor, İsveç’te kameralar önünde Kur’ân-ı Kerîm yakıldı. 2023 yılının ocak ayında da Hollanda ve Danimarka’da benzer eylemler yapılmıştı. Kitapsızların kitaba tahammülleri bulunmadığı için böyle eylemler yapmaları beklenir. Kitaplılık ile kitapsızlık arasındaki gerilimin artacağı görünmektedir.
İslam ümmeti daha önce gösterdiği vakûr duruşunu gösterecektir. Bu yakma eylemini gerçekleştirenler Müslümanları bir kaosa ve ateşe çekmek istemektedir. Müslümanlar gelenekten gelen asil duruşlarını muhafaza ederek hareket etmeye devam edeceklerdir. Yapılan eylem kınanacak ama kaosun içine çekme teşebbüsü akîm kalacaktır. Son eylemin yapıldığı İsveç, yoğun Müslüman nüfus göçmeni bulunduran bir ülkedir. Müslüman göçmenler için en büyük tehlike on yaşın altındaki çocukların asimile edilmesi tehlikesidir. Sosyal medyaya yansıyan olaylardan anladığımıza göre şöyle bir yol takip ediyorlar. Aile, çocuklarının entegrasyonunu istemiyorsa bir bahane bulup zorla çocuğu alıp, başka aileye veya sığınma evine koymak istiyorlar. Avrupa’da her asimile olmuş Müslüman çocukta, 57 İslam ülkesi yöneticilerinin ve İslam İşbirliği Teşkilatının vebâli vardır.
Kur’ân-ı Kerîm yakma eylemleri ne hikmetse İslamîlik indeksinde ilk ona giren ülkelerde gerçekleşmektedir. İsveç 2022 İslamîlik İndeksinde 149 ülke içinde dördüncü sıradadır. Yine aynı veriye göre Danimarka birinci, Hollanda üçüncü sıradadır. Merkezi ABD’de bulunan İslamîlik Vakfı her yıl İslamîlik indeksi(!) yayımlıyor. En son 2022 yılında yayımladılar. 2023 yılı için henüz yayımlanmadı. (Şu internet adresinden ülke sıralamasına bakılabilir: http://islamicity-index.org/wp/latest-indices-2022) İslamîlik Vakfı’nın ilham aldığı, Muhammed Abduh’a (ö. 1905) ait şu sözdür: “Batıya gittim ve İslam’ı gördüm ama Müslüman yoktu; Doğuya döndüm ve Müslümanları gördüm ama İslam’ı görmedim.” Söz konusu ABD kökenli vakıf, bu sözü internet sitelerine ser levha olarak koymuştur. Bunu yapmakla aslında kendileriyle de çelişmiş durumdadırlar. “Batıya gittim İslam’ı gördüm ama Müslüman yoktu” cümlesi kendilerini kapsamış olmuyor mu? Batı’da hiç mi Müslüman yok? Bu sözün tutarlı bir yanı bulunmadığı halde paylaşılıyor. Bu sözde bir haklılık görenlere “siz hâlâ oralarda mısınız” diyorum ve tartışmayı zâid buluyorum. Şu kadarını söyleyeyim: Bu kabil sözler birikmiş aşağılık duygusundan neşet etmektedir. Bu cümle, toplamda Müslümanların maslahatına değil İslam’ın düşmanlarının maslahatına hizmet etmiş, onların ekmeğine yağ sürmüştür.
Osmanlı Türkçe’sinde zıt anlamlı iki güzel kelime var. “Mustağni” ve “muztar” kelimelerini zikretmek isterim. Mustağni tok gözlü, başkasına muhtâç olmayan anlamına geliyor. İlave olarak şu cümle de müstağniyi anlatıyor: Müstağni, sâhib olduğu şeyle kanâat edip, insanlardan bir şey beklemeyen, ihtiyâcını başkalarına söylemeyen, zengin, minnetsiz, gözü gönlü tok, eyvallah etmeyen, ihtiyaç duymayan kimsedir. Muztar da başı sıkışıp çaresiz kalmış, mecbur kalmış zorda kalmış anlamına geliyor. Müslüman dünya görüşü açısından inkâr üzere bulunan âleme karşı müstağni bir duruş göstermelidir. Dinin yaşanması ile ilgili konularda muztar duruma asla düşmemelidir. Müslümanlar maddî konularda birbirlerine muztar kalabilirler. İslam’ın düşmanlarına dinî ve dünyevî konularda asla muztar kalmamalıdırlar. Yayınladıkları 2022 İslamîlik indeksinde ilk on ülke şunlar: Danimarka, İrlanda, Hollanda, İsveç, İzlanda, İsviçre, Norveç, Finlandiya, Yeni Zelanda, Almanya. Bu indekste sıralamaya giren on birinci ülke Lüksemburg’dur. Lüksemburg’un erkek başbakanı eşcinseldir ve uluslararası toplantılara erkek eşi ile birlikte katılmaktadır. 2013 yılından beri başbakanlık yapmaktadır.
İnsan onuru, özgürlük, demokrasi, eşitlik, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı da Avrupa Birliği değerleridir. Zinayı ve eşcinselliği helâl saymamak Avrupa Birliği değeri değildir. 2017 yılı 57 kilometre uzunluğunda İsviçre Gotthard Tünelinin açılışında tüm Avrupa Birliği devlet başkanlarının katıldığı bir tören yapıldı. Törende eşcinselliği özendirici gösteri yapıldı, Hıristiyan dünyanın hiçbir tepkisi olmadı. Bugün Batı dünyasının ayırıcı özelliği Hıristiyanlık değil, puta tapıcılıktır.
En büyük put da “bireysel tercih” olarak tebarüz etmektedir. Eşcinsellik dâhil tüm bireysel tercihler kutsaldır. Üzücü olan, İslamîlik indeksi masalını inşa edenlerin bu konularda hiçbir hassasiyetinin bulunmamasıdır.
Batı dünyasında semavî on emir ile beşerî on emir arasında bir çatışma yaşanmaktadır. Zinayı ve çocuk aldırmayı helal görmediği için Yahudi-Hıristiyan kültüründe bir değerler manzumesi olan “on emir” insanların bir kesimini ciddi rahatsız etmektedir. Bu rahatsızlık o kadar ilerledi ki 1980 yılında beşerî on emiri kocaman taşlara kazıyıp ABD Georgia eyaletinde bir tepeye diktiler. Dikilen anıtlara “Guidestones/kılavuz taşlar” ismi verildi. Taşları göstermek için turizm şirketleri özel turlar düzenledi. Beşerî on emir nüfusun belirli sayıda tutulmasını isteyen maddesiyle dikkat çekmiş ve tartışılmıştır. İlahî on emir taraftarları ile karşıtları arasında gerilim son on yılda tırmandı. 2022 yılı Temmuz ayında düzenlenen bir saldırıda taşlar yerle bir edildi.
İlahî ve beşerî on emirin birbiriyle çatışmasının yoğun yaşandığı bir ülke olan Amerika’da insanlar ikiye ayrılmış durumdadır. Her iki gurubun da yargıda gücü bulunduğundan on emir eksenli ilan edilmiş yargı kararları gündemi meşgul etmektedir. Eşcinsel evlilik ve kürtajla ilgili bazen bir gurup öne çıkmakta, uygun yargı kararları alıp ilan edebilmektedir, Bazen de diğer gurup baskın çıkmaktadır. İslamîliğin on emirle alakası bulunmaktadır. Bir işin on emire uyması, İslam’a da uyması anlamına gelmektedir. On emire uymak “kitaplı” bir duruştur. Kitaplılık kavramını özellikle kullanıyoruz. Bu kavramı, kaynağı ilahî ve semavî olan emirlerle kendini kayıtlama olarak anlıyoruz. Kitaplı bir toplumda zina ve eşcinsellik helâl olmaz. Modern dünyada en yoğun fiili mücadele kitaplılık ile kitapsızlık arasında yaşanmaktadır. İslamofobi’nin en büyük sebebi de dayatmalara ve asimilasyona, kitaplılık adına en dirençli toplulukların Müslüman insan kaynaklarından oluşmasıdır.
Kitaplılık vâkıası ile kitapsızlık gerçeği arasında kültürel çoğulculuk değil, kültürel zıt kutupluluk vardır ve bu durum her iki oluşumun doğasında bulunmaktadır. Bu iki oluşumun dış bir müdahale ile birlikte yaşama tecrübesine alınmasında, kaybeden hep kitaplılık olur. Tarihte en başarılı “birlikte yaşama” tecrübesi Osmanlı Devleti’nde görülmüştür. Bu tecrübe kitaplıların birlikte yaşayabileceğini ortaya koymuştur. Zina ve eşcinselliği helal sayanlar; insanları âile değil, birey olarak kodlayanlar kitaplı olamaz.
Osmanlı Devleti, İslam’ı referans aldığı için kitaplıları bir arada tuttu. İslam, kitaplıları bir arada tutabilecek küllî bir değerdir. Batı Üst Aklı kitapsız olduğu için insanları bir arada tutamamakta, ırkçılık ve yabancı düşmanlığına engel olamamaktadır. Kitapsızların evrensel değerleri ırkçılık ve yabancı düşmanlığına engel olamadığı için Fransa da karışmış durumdadır. Fransa Üst Aklı, zorunlu karma yüzme dersleri gibi uygulamalarla Müslümanları entegre peşinde koşmasa ve kitaplılığı anlamaya çalışsaydı, insanları bir arada tutmada başarılı olurdu. İslam’ın küllî değerleri onların evrensel değerlerinden daha çok insanları bir arada tutabilmektedir. Kitaplılık metin merkezli bir anlayış değil, uygulama merkezli bir anlayıştır. Aileyi yok sayarak Allah’la aranızı bozmayacaksınız. Tarıma, hayvancılığa, nüfusa ve insan kaynaklarının niteliğine kafanızdan “ayar vermeye” kalkışmayacaksınız. Bunları yapar ve ölüm sonrası ebedi hayatı yok sayarsanız kitaplı olamazsınız. İslam’ın şirkten ayıran özelliği birinci Akabe biatında ortaya çıkmıştır.
Puta tapıcılığın reddi, zinanın helal sayılmasının reddi, doğacak çocuğa engel olmanın ve meşru bir gerekçe olmaksızın cana kıymayı helal saymanın reddi bu biatta bulunmaktadır. Bütün bu maddelerin ruhunda ölüm sonrası ebedi hayatın dikkate alınması vardır. Mümtehine suresinin 12. âyeti de bu biatten işaretler taşır. Bir İslamîlik ölçeği yapılacaksa en azından aşağıdaki âyetlerin ortaya koyduğu ölçülerin dikkate alınması gerekir: Müminûn suresi 1-11 âyet arası; İsra suresi 23-39 âyetler arası; En‘âm suresi 151-153. âyetler arası; Furkan suresinin 68. âyeti, Mümtehine suresinin 12. âyeti. Bu âyetlerin tamamını vermek uzun yer tutar. Fikir vermesi kabilinde son âyetin meâlini verelim: “Ey Peygamber! Mümin kadınlar Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayacakları, hırsızlık yapmayacakları, zina etmeyecekleri, çocuklarını öldürmeyecekleri, elleriyle ayakları arasında bir iftira düzüp getirmeyecekleri, dine ve akla uygun hiçbir konuda sana karşı gelmeyecekleri hususunda sana biat etmeye geldiklerinde onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan bağışlama dile. Kuşkusuz Allah bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.” (Kur’an Yolu Meâli, el-Mümtehine 60/12)
Yukarıda yazdıklarımızı örnek olsun diye verdik. Yoksa Kur’an’ın tamamından İslamîlik ölçüleri çıkarılabilir. Sahih sünnet malzemesinden de çıkarılabilir. İslamîlik ölçülerini bilmeden önce İslam’ın değerlerini bilmek lazımdır. Dinin, canın, neslin, aklın ve malın korunmasına zarûrât-ı hamse (korunması zorunlu beş zaruri şey) denilir. İslam’ın tüm değerlerinin bir maksadı vardır.
Dinin korunması; emir ve yasaklarının yaşanabileceği, uygulanabileceği ortamın, imkânın hazırlanmasıdır. İslamîlik indeksinde ilk ona giren üç ülkeyi ele alalım. Danimarka, nüfus eksilmesiyle mücadele kamu spotuyla dikkat çekmiş bir ülkeydi. Sosyal medyada büyük izlenme yakalayan söz konusu kamu spotu filmi zinayı meşru ve doğal saymıştır. “Danimarka’nın olmazsa olmaz değeri ailedir” denilmemiştir. “Danimarka aile yapısı” diye bir kavram kullanılmamıştır. Kamu spotu, söz konusu ülkenin aile değerlerini hiçe saydığını ve sadece rızaya dayalı cinsel ilişkiyi esas aldığını ele vermiştir. İşte aile değerlerini hiçe sayan Danimarka, İslamîlik indeksinde ilk sırada bir ülkedir. Kur’an yakma eylemini ilk gerçekleştiren ülkelerdendir. 2005 yılında Hz. Peygamber’e hakaret içeren karikatürün arkasında duran ülke de bu ülkedir. İkinci örnek vereceğim. Yeni Zelanda’da 15 Mart 2019 tarihinde Christchurch şehrindeki el-Nûr Camii ve Linwood İslam Merkezine gerçekleştirilen saldırıda 51 Müslüman şehid edilmişti. Bir Cuma günü Yeni Zelanda’da onlarca Müslüman katledildi. Düşünebiliyor musunuz,
Müslümanların can güvenliğinin sağlanmadığı bir ülke, İslamîlik indeksinde kaçıncı sırada tahmin ediniz. 149 ülke içinde dokuzuncu sıraya konulmuştur. Üçüncü bir örnek vereceğim. İsviçre’de bir aile zorunlu karma yüzme dersine kızlarını göndermek istemedi ve bunu mecbur tutan okul idaresini mahkemeye verdi. Mahkeme nasıl bir karar verdi biliyor musunuz? Devletin vatandaşlarını entegre etme hakkı vardır, zorunlu karma yüzme dersine Müslümanları mecbur tutmak devletin hakkıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de 2017 yılında kararı onadı. Lise çağında büluğa ermiş genç kızın erkeklerle birlikte bedenini tamamen göstererek yüzme dersine girmeye mecbur tutan bir ülke olan İsviçre, 2022 yılı İslamîlik indeksinde 149 ülke içinde altıncı sıraya konulmuştur. İslamîlik indeksini kurgulayanların asıl kaygısı İslam değildir.
Birleşmiş Milletler Teşkilatının kalkınma hedefleridir. Bu hedeflere İslamîlik kisvesi giydirmişlerdir. Bu hedefleri kesinlikle tartışmak lazımdır. Bu hedeflerin oluşturulmasında dünyadaki iki yüz ülkenin aydınlarının katkısının olduğunu sanmıyoruz. Tavistock Enstitüsü gibi kuruluşların katkısı olabilir. (https://www.tavinstitute.org) Bütün dünyaya dayatılan değerler dizisinin bütün ülkelerin aydınları tarafından tartışılması gerekmez mi? 80’lerden sonra Birleşmiş Milletler Teşkilatı, büsbütün “insanlığa ayar veren” bir kuruluş haline geldi. Toplum, çevre ve ekonomi mühendisliği yapılırken tüm ülke halklarının görüşü alınmamaktadır.
Kur’ân-ı Kerîm yakan ülkeler İslamîlik indeksinde ilk ona giren ülkelerdir. Bu bilgiyi teyit için indeksin sitesine bakabilirsiniz. Söz konusu indeksi neredeyse kuruluşundan beri takip edenlerdenim. Başından beri bu indeksin bir proje olduğunu, İslamîlikle alakasının olmadığını ve algı mühendisliği olduğunu söyledim. Bu indeksi referans gösterip İslam ülkeleri ve Müslümanlar hakkında değerlendirme yapanlara üzülüyorum. İslamîlik indeksi, küresel değerlere Müslümanları ikna edici bir kılıf bulmak için icad edilmiş görünmektedir. Netice itibariyle şunları not etmek isterim. Batı bir yandan Müslümanların mushafını yakıyor. Bir yandan da Müslümanlar içinde öyle aydınlar yetiştirmiş ki Batı ülkelerini yani müstevlileri İslamî gösterip, diğer Müslümanları algılanmasını da istediği gibi “sefil” gösteriyor. İslamîlik indeksinin üfürükten bir şey olduğunu, aslının olmadığını kıymetli bir akademisyen vaktiyle yazmıştı. Ne acı ki yeterince yankı bulmadı. (Muhammet Altaytaş, “İslamilik İndeksi” Ne Kadar İslami?, Yörünge Dergisi 21 Mayıs 2019 https://www.yorungedergi.com/2019/05/islamilik-indeksi-ne-kadar-islami)
Yazımın başlığına “İslamîlik İndeksi Masalı” dedim, nezâket dilini tercih ettim. “İslamîlik indeksi sahtekârlığı ya da düzenbazlığı” deseydim de yanlış olmazdı. Hakikatler arkalarında duran güce göre algılandığı için dikkate alan olmayabiliyor. Bizim öncelikle sahip olduğumuz hakikatlerin arkasında durmaya ihtiyacımız var. İnsanlardan hiçbir karşılık bulmasak da bunu yapmamız gerekiyor. Yarın mahşer meydanında hakikatin arkasında ne kadar durduğumuzla ilgili sorgumuzun hafif geçmeyeceğini düşünmekteyim.